PLOTİNÜS

 


Evet arkadaşlar.. Geldik Plotinüs’e. İlk çağın son filozofu. Bazıları onu Ortaçağ’ın ilk filozofu olarak da görürler. Çünkü Plotinos’un felsefesi Ortaçağ’ın din ağırlıklı felsefesinin oluşmasında çok büyük rol oynamıştır.

Şimdi, Plotinüs, Yeni Platonculuk denen akımın kurucusu. Yani Platon’un felsefesini alıp, yeniden yorumlamış. Fazla açıklanmamış bazı yerleri detaylandırmış ve de ona bazı yeni unsurlar eklemiş.

Plotinüs’ün felsefesinin etkisi oldukça uzun sürmüştür. Akdeniz, Ortadoğu, Batı Hristiyan dünyası ve Müslümanlar.. Hepsi de Plotinüs’ün felsefesinden yani Yeni Platonculuktan bi şekilde etkilenmiştir. O yüzden anlaması zor bir filozof olmasına rağmen, Ortaçağ felsefesini daha iyi anlayabilmek için mutlaka bilmemiz gereken bir filozof.

Felsefe dediğimiz olay, İsa’nın doğumundan sonra tamamen yeni bir yola girdi ve insanin Tanrıyla olan ilişkisine yoğunlaştı. Aynı zamanda ruhun kurtuluşu konusu da yine bu dönemin felsefesine ait. Daha önce felsefe neyle uğraşıyordu hatırlayın. Metafizik, varlık, erdem, siyaset, mutluluk…

Peki bu dönüşüm niye oldu? Bunu anlamak için önce dönemin şartlarına bi göz atalım.

Plotinüs MS 3. Yüzyılda yaşadı. Ki o dönem Roma imparatorluğunun eski muhteşem gücünü artık kaybettiği dönem. Yönetim tamamen askerin eline geçmiş durumda. Askerler imparator indiriyor, imparator bindiriyor, hatta imparatorları öldürüyor.

Yani asker kendi işini bırakıp sürekli olarak siyasetle ilgilendiği için artık savaşma kabiliyetini kaybetmiş durumda. Sınırları koruyamıyor. Kuzeyden ve Doğudan ülkeye saldırıyorlar. Roma topraklarına girip yakıp yıkıyorlar katliam yapıyorlar.

Bunun yanı sıra artan vergiler halkın belini büküyor. Fakirlik had safhada. Vergi vermemek için halk, özellikle de zenginler başka şehirlere kaçıyor.

Gelirse üstüste gelir derler ya.. Bi de bunların üzerine veba salgını geliyor ve halkı kırıyor.

Yani tam bir ümitsizlik ve bunalım çağı.. Tıpkı üçyüz sene önceki Helenistik dönem gibi.

Zaten bir müddet sonra da imparatorluk Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Ve işte, her ümitsizlik çağında olduğu gibi, mistik felsefe ağırlık kazanıyor..

Ancak bu dönemin felsefesi din ağırlıklı. Yani akıldan ziyade, inanç hakim. Bir yandan Gnostizm, bir yandan Hristiyanlık, bir yandan Mısır, Babil, Hint dinleri o döneme etki ediyor.

Ve de bu akımların hepsinin ortak görüşü, dünyanın kötü bi yer olduğu, bu dünyadan bi şekilde kurtulmamız gerektiği. Bunu ölmeden yapmanın tek yolununsa bi şekilde, meditasyonla, çalışmayla o yüce dünyaya ulaşmak..

Hatta Gnostizm daha da ileri gider.. Ve de hem dünyanın kötü olduğunu, hem de dünyanın kendini Tanrı zanneden kötü ve bilgisiz bir ruh tarafından yaratıldığını idda eder.

İşte Plotinüs tam da bu dönemde ortaya çıkar. Onun felsefesi de dini ağırlıklıdır herşeyden önce. Yani o da Tanrı’yla bütünleşmenin, bir olmanın yollarını arar.

Bunu yaparken de tabi ki Platon’a başvurur. Yukarda da söylediğimiz gibi, onun felsefesini alır, yeniden yorumlar. Tam olarak açıklanmamış bazı yerleri kendince daha detaylı açıklar ve ortaya aslında yeni bir din getirir.

Yani aslında Yeni Platonculuk için Platon dininin/felsefesinin bir mezhebi dememiz yanlış olmaz.

Şimdi o dönemde hakim olan iki tane akım var. Bir yanda akla dayanan Grek felsefesi. Diğer yanda ise inanca dayalı dinler..

Plotinüs Mısır’da doğup büyümüş, daha sonra da İtalya’ya göçmüş bir Yunanlı. Yani her iki kültürden de bi şekilde etkilenmiş. Ve de Grek felsefesiyle Ortadoğu dinlerini bir şekilde uzlaştırmak istemiş. Yani ne ondan vazgeçebilmiş, ne de ondan.

Ancak burda en büyük sıkıntı yoktan var etme olayı. Hristiyanlık ve Yahudilik inancına göre Tanrı dünyayı yoktan var etmiştir. Bu ise Greklerin kesinlikle akıllarının almayacağı ve de kabul edemiyeceği bişey. Onlara göre madde de aynı Tanrı gibi ezeli ve ebedidir. Yani sonradan yaratılmamıştır. Zaten Grek felsefesinde herhangi bir şeyin yoktan var olması imkansızdır. Tanrı sadece bu kaos halindeki maddeyi düzene sokar ve ona şekil verir. Yani kaostan kosmosa geçişi sağlar.

Ha şimdi.. Plotinüs, Tanrı’nın evreni sonradan yarattığını Greklere akılsal bi yolla izah edebilmek için ortaya sudur teorisini atmış..

Sudur etmek…

Sudur etmek nedir biliyo musunuz ? Mutlaka duymuşsunuzdur böyle bişey ama tarif edin desem herhalde biraz zorlanırsınız..

Bu arada sudur yerine taşma kelimesini kullananlar da var ama bence sudur etmek deyimi buraya çok daha uygun düşüyor..

Şimdi sudur olayı nedir ilk evela bunu iyi anlamamız lazım.

Şimdi sudur sözlükte şu anlama geliyor : Doğma, türeme, bir kaynaktan yayılma..

Yani daha iyi açıklarsak: Ortada bir ana varlık var.. Bu varlıktan başka bir varlık ortaya çıkıyor. Ama bu ortaya çıkan yeni varlık, ana varlıktan bağımsız. Kendi başına ayrı bi varlık.

Mesela Plotinüs, güneş ve ışığını örnek vermiş. Güneşin ışığı güneşten sudur ediyor ama güneşten bağımsız.

Başka bi örnek, sudan ortaya çıkan buhar. Buhar sudan sudur ediyor.

Ya da bir babadan çocuk sudur etmesi.. Çocuk babadan oluyor, ve de anneden tabiki. Ama hem anne hem de babadan bağımsız kendi başına bi varlık.

Anladın mı suduru? Ağaçtan sudur eden meyve mesela. Ana varlık var, bu varlıktan sudur eden, yani ortaya çıkan başka bir varlık var, ve oluşan bu yeni varlık ana varlıktan bağımsız bir yapıya sahip..

Siz de düşünün kendi kendinize bi kaç örnek bulun hadi.. İşletin kafayı.. Felsefe dediğin düşünülerek yapılır. Papağan gibi ezberleyerek değil…

Sudur dediğimiz olayı iyi anlayın çünkü Ortaçağ felsefesinde bu kavramla çokça karşılaşacaz.

Bu kavramı da felsefe tarihinde ilk kullanan kişi Plotinüs. Daha önce bunu kullanan yok. Nerden aklına geldiyse…

Evet şimdi sudur olayını anladıysak, Plotinüs’ün yaratma olayının nasıl gerçekleştiğine ilişkin görüşlerine geçebiliriz..

Şimdi varlığın yaratımı, Plotinüs’e göre, üç aşamada gerçekleşir.. Nedir bunlar?

Öncelikle BİR vardır. Yani Tanrı. Herşeyin üzerinde olan, hiçbirşeye bağımlı olmayan, mutlak, değişmez ve bölünmez olan o yüceler yücesi varlık.. BİR, Parmenides’in BİR’iyle hemen hemen aynıdır.. BİR aynı zamanda bütün varlığında kaynağıdır.

Yani hiçbirşey yokken BİR vardı. Yani Tanrı.. Bütün varlığın kendisinden türediği o yüce varlık.

Ha şimdi işte.. Birinci aşama.. Birinci aşamada BİR’den Nous sudur eder.. Yani akıl..

Nous BİR’in düşünen yönüdür. Zihnidir. Yani Tanrı’nın aklı değildir ama, Tanrı’nın düşündüğü gibi düşünür. Ve de bütün idealar, yani arketipler onun içindedir..

Bu sudur olayı öyle planlı, programlı, tasarlanmış birşey değil arkadaşlar. Daha çok doğal ve zorunlu bir süreçtir. BİR’in mutlak ve değişmez olmasından dolayı ondan aklın sudur etmesi adeta bir zorunluluktur. Tıpkı yerçekimi kanunu gibi. 

Akıl dediğimiz varlık, hiyerarşik olarak BİR’in altındadır. Ortaya çıkar çıkmaz hayran olmuş bir şekilde BİR’i seyretmeye başlar. Başka birşey de görmez zaten. Kendinden alta bakmaz çünkü. BİR, yani Tanrı ise aklı görmez. Çünkü Tanrı hiç bir zaman aşşağıya bakmaz.

Bu hayran hayran seyretme olayına temaşa denildiği de olur.

Yani Plotinüs’ün felsefesinde aslında Tanrı ne dünyayı ne de insanları bilmez. Onlar Yüceler yücesi Tanrı için çok düşük varlıklardır. Koskoca yaratıcının dünya gibi, insan gibi ta aşşağılardaki, düşük seviyedeki bir varlıkla ilgilenmesi onun için bir düşüklüktür. Yani sen evindeki hamam böcekleriyle tek tek ilgileniyor musun ? Aynı onun gibi. 

Bu görüş daha sonra bazı İslam düşünürlerince de benimsenecek ve tabi ki anında kafir ilan edileceklerdir.

Evet bu birinci aşama.. Yani BİR’den Nous’un sudur etmesi.

İkinci aşamaya gelirsek.. O da Nous’tan Ruhun sudur etmesi…

Nous, BİR’i hayran hayran seyrederken Nous‘tan Ruh sudur eder.

Evrensel Ruh..

İşte bu Evrensel Ruh yüce dünyayla, maddi dünya arasında bir köprü vazifesi görür. Hiyerarşik olarak hem BİR’in hem de Nous’un altındadır.

Ruh, hem kendinden üstte olan aklı, hem de kendinden aşşağısını, yani maddeyi seyreder..

Ve de üçüncü aşama olarak Ruh’tan madde sudur eder..

Böylece üç aşamada maddenin yaratılışı tamamlanmış olur..

Tabi bununla bitmiyor. Şimdi dağınık ve biçimsiz halde bulunan maddenin düzenlenmesi ve ona şekil verilmesi lazım. Yani din felsefesine göre evren bi şekilde sonradan yaratıldı. Şimdi de Grek felsefesi gereği o kaos halindeki maddeye bi düzen verilmesi lazım.

Peki bu nasıl olacak? Evrensel Ruh’un bölünmesiyle..

Evet Evrensel Ruh bölünür. Bu bölünmeden trilyonlarca farklı bireysel ruhlar ortaya çıkar. Bunlar vakti gelince sırayla insanlara, hayvanlara, bitkilere ve de diğer cansız varlıklara girerler. Böylece maddeye hem can verirler hem de şekil..

Cansız varlık dediysem, bize göre cansız varlık. Plotinüs’e göre herşey, taş, toprak, su… Hepsi de bir ruh taşır ve hepsi de bir canlıdır.. Bu görüşe felsefede animizim denir..

Bakın Ruh’un bölünmesi olayını yanlış anlamayın. Maddenin bölünmesi gibi değil bu. Evrensel Ruh bölündüğü zaman, yani ondan yeni bir bireysel ruh ortaya çıktığı zaman, onda hiçbir değişiklik ya da eksilme olmuyor.. Aynı kalıyor.. Ve de ortaya çıkan bireysel ruhların hepsi de Evrensel Ruhla bire bir aynı özelliklere sahip..

Yani bizdeki Ruh aslında Tanrısal.. Yani tinsel dünyaya ait. Tıpkı Platon’da olduğu gibi, bu dünyada ve de bedenin içinde bi hapis, bi sürgün, bi gurbet hayatı yaşıyor..

Ve de günün birinde aslında bu dünyaya ait olmadığını farkederse, o zaman tekrar ait olduğu yere, asıl vatanına, yani önce evrensel Ruh’a, sonra akla, sonra da BİR’e kavuşmak istiyor ve de bunun için çaba gösteriyor..

Mevlana mesela bunu ney benzetmesiyle anlatır. Ney kamışlıktan koparılıp getirilmiştir ve de gurbette olduğu için sürekli ağlayıp feryad eder. Tıpkı insan ruhu gibi.

Kısaca Ruh maddeyi düzenler ve ona şekil verir ve bunu yaparken de Nous’u seyrederken gördüğü ideaları, yani arketipleri kullanır. Yani mesela ideal ağaca göre dünyadaki ağaçları yaratır. Tabi ki kusurlu ve eksik bir şekilde..

Yani aslında bu duyular dünyası, Tanıi’nın zihnindeki, yani Nous’taki o ideal evrenin kusurlu bir kopyasıdır. Tıpkı Platon’da olduğu gibi. Ama bir kopya ne kadar iyi olabilirse o kadar iyidir. Yani Plotinüs Gnostiklerin ve de dinlerin iddia ettiği gibi bu dünyanın o kadar da kötü bi yer olduğu fikrine katılmaz.

Özetle, gördüğünüz gibi, Plotinüs Hristiyan inancıyla, Grek felsefesini uzlaştırmıştır. Hem Yahudi ve Hristiyan inanışında olduğu gibi, Tanrı evreni sonradan yaratıyor. Hem de Grek felsefesinde olduğu gibi, yoktan var etme olayı yok. Onun yerine sudur etme olayı var..

Şimdi bu felsefe Ortaçağ boyunca hem Müslüman hem de Hristiyan düşünürleri derinden etkiledi. Nasıl oldu bu derseniz, tek tek açıklayalım..

-             Herşeyden önce üçleme.. Üçlü birlik olayı.. BİR, Nous ve Ruh üçlemesi. Hristiyanların kilise babaları bu doktrinden etkilenerek, Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlemesini oluşturdular. Herhalde Plotinüs’ün kendinden sonrakilere bıraktığı en önemli miras budur.

 

-             BİR : Tanrı’nın yüceler yücesi olduğu, mutlak ve değişmez, herşeye gücü yeten,  yani kadiri mutlak olması..

 

-             Mistizizim : İnsan ruhunun tinsel, yani manevi dünyaya ait olduğu ve bi şekilde o dünyaya geri dönmesi gerektiği. Bunun için de hem Hristiyanlıkta hem de Müslümanlıkta eğitimler geliştirilmiştir. Tasavvuftaki seyri sülük mesela..

 

Her neyse arkadaşlar.. Plotinüs’ün felsefesi aslında çok daha geniş ve detaylıdır. Benim size burda anlattığım özetin özeti. Eğer ilginizi çektiyse kendiniz araştırabilirsiniz..

Eveeet… Bu yazıyla beraber İlkçağ felsefesinin de sonuna geldik. Önceki yazılarımızı da okuduysanız eğer insanlığın MÖ 6. Yüzyılda Thales’le başlayan  düşünce serüveninin ilk 900 senesine tanıklık ettiniz demektir..

Bundan sonraki yazımızda ise yaklaşık bin sene süren Ortaçağ felsefesine girecez…

Hadi kalın sağlıcakla…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUŞKUCULUK

PLATON II - İDEALAR

HERAKLİTOS