HERAKLİTOS

 



Evet arkadaşlar.. Bugün de sizlere bir başka önemli filozofu, Heraklitos’u anlatalım diyorum.

Heraklitos MÖ 500lü yıllarda Efes‘te, yani bugünkü İzmir’de yaşamış..

Oldukça da Nemrut, geçimsiz bi adammış. Kendinden önceki filozoflara gıcık olurmuş. Millete gıcık olurmuş. Yani konu komşu bundan illallah etmiş. Öyle bi adammış.

 

Şimdi bu Heraklitos amcamızın ana felsefesi şu: “Herşey değişir“. 

Evet herşey değişir. An be an, saat be saat, gün ben gün değişir. Mesela bir dakika önceki senle, şimdiki sen aynı değilsin. Çünkü omuzuna tavandan bir toz tanesi düştü. Ama tabi sen bunun farkında değilsin. Zamanla daha da değişirsin, mesela rüzgar eser saçın dağılır, karnın acıkır, sonra yemek yersin karnın doyar, uykun gelir uyursun.. Bak gördün mü? Hiç aynı kalmıyorsun. Sürekli değişiyorsun.

Bunu yıllara yayarsan, doğum, büyüme, yaşlanma, ölüm… Değişiklik daha da belirgin olur.

 

Sadece insanlar değil, hayvanlar, bitkiler, cansız maddeler de sürekli değişir. Mesela ekmeği yemezsen iki gün sonra taze ekmek bayatlamış hale gelir. Aha mesela meyve ağacına bak. Önce sade yaprak vardır; sonra çiçek açar, sonra meyve verir. Ya da bi ırmak mesela, akan su sürekli değişir. Debisi artar, hızı artar, yan taraftan içine toprak düşer, yoldan birisi geçerken bi taş atar.. Yani aynı ırmakta iki kez yıkanamazsın demiş Heraklitos. (Ya da bu söz onun adına sonradan uydurulmuş)

Yani kainatın temeli değişim. Peki bu sürekli değişimi sağlayan şey nedir? Tabi ki de ateştir.

Ateş dediğimiz olay bir maddeyi sürekli değiştirir. İnanmazsanız elinize bi kağıt alın, yakın çakmakla. Bak kağıt nasıl değişti? Kül ve dumana dönüştü anında.

Koyun mesela suyu ateşin üstüne, su anında kaynamaya, buharlaşmaya başlar. Aha bak gördün mü? Suyu nasıl değiştirdi ateş..

Başka? Mesela yemek yaparken ateşi kullanırsın. Çiğ eti koy ateşin üzerine anında pişmiş ete dönüşür.

Daha mesela? Dünyadaki hayat güneş sayesinde oluşur. Güneş de zaten bi ateş topu değil mi? Yeryüzündeki canlıları yakarak, ya da ısıtırak onların gelişmelerini sağlar.

Yine aynı şekilde vücudumuz yediğimiz besinleri yakarak enerjiye dönüştürür. Elektronlar katotları yakarak bize ışık verir.

 İşte böyle. Kainattaki bu sürekli değişim ateş sayesinde, yani yanma sayesinde oluşur. Bu yanma dediğimiz olayın da binlerce değişik varyasyonu vardır. Bi demirin paslanması dahi yanma olayıdır. Yavaş yanma mı ne öyle bişey diyolardı unuttum şimdi.

 

Bu sebeble de der ki Heraklitos, kainatın ana maddesi, hakim unsuru, yani arkesi “Ateştir”. Yani öyle diğerlerinin iddia ettiği gibi su, toprak, hava falan değil.

Bakın arkadaşlar burayı çok iyi anlayın. Heraklitos arke ateştir derken, dünyamızdaki varlıklar ateşten yapılıyor demiyor. Kainattaki devinimi sağlayan madde ateştir demek istiyor. Yani değişimin, dönüşümün arkasındaki itici güç. Bi araba için benzin neyse bu kainat için de ateş o.

Başka ne demişti Heraklitos? Herşey sürekli değişir. Değişir, yine değişir, sonra tekrar değişir, sürekli değişir ve en sonunda başka bişeye dönüşür.

Mesela insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.. Demi.. Sonra onu toprağa gömersin, topraktaki böcekler falan yavaş yavaş onu yemeye başlar. Aha bak ölen kişinin bi kısmı o böceklere can verdi, yani böceğe dönüştü. Sonra bi kısmı toprağa karışır, ordan ağaçlara bitkilere geçer.. Bak başka bi kısmı da bitkiye dönüştü. Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır demiş ya üstad Sezai Karakoç. Farkettiyseniz mezarlıklardaki ağaçlar otlar falan çok gür olurlar. Sonra bi keçi falan gelir o otları falan yer. Aha yine bi dönüşüm.

Nasıldı o? Eşkıya filminde diyordu ya hani. Korkma. Sadece toprağa gideceksin. Sonra toprak olacaksın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki, belki o arı ben olacam.

Yani hiç birşey yok olmaz, ama dönüşür. Yani aslında birinin ölümü; otomatikmen diğerinin doğması ve yaşaması demek.

Yani birinin yaşaması için diğerinin ölmesi gerek. Kainattaki denge bu şekilde kurulmuş.

Gidin belgesel izleyin mesela. Aslan ceylanı kovalamaya başlar. Yakalarsa ceylan ölecek aslan yaşayacak. Ama yakalayamazsa bu sefer aslan açlıktan ölecek ve ceylan yaşayacak.

Yani aslında ilk çağdaki savaşçılar bu yüzden acımasızdı ve fazla kural tanımadan ele geçirdikleri bi şehri kadın çocuk demeden kılıçtan geçirip katledebiliyorlardı. Çünkü benim yaşamam için onun ölmesi lazım. Öyle değil mi?

Bu inanış hala var ama eskisi gibi göstere göstere değil. Rakibini iflas ettirmeye çalışan büyük bir şirketi düşünün mesela. Bunun için türlü hileler, sahtekarlıklar, ayak oyunları çevirebilir ve bunu bir ahlaksızlık olarak görmez. Çünkü benim yaşamam için onun ölmesi lazım. Aynısını siyasetçilere, sporculara ve de sanatçılara da uygulayabilirsiniz. Hatta kadınlar arasındaki o müthiş rekabette dahi buna rastlanır. Osmanlı’daki nizamı alem için yapılan kardeş katli dahi bu inanışa dayanır. Bu kanunu getiren Fatih Sultan Mehmet’in Homeros’u aslından okuyacak kadar iyi Yunanca bildiğini düşünürsek, bu felsefeden haberi olduğuna kesin olarak emin olabiliriz.

Ve insanın da değişmesi, dönüşmesi, olgunlaşması için de yanması lazım. Yani acı çekmesi lazım. Hamdım piştim oldum.

 

O yüzden Heraklitos’un çileci bir ahlak anlayışı vardır. Yani, iyi, erdemli, olgun bir insan olmak istiyorsan, dünya nimetlerinden mümkün olduğu kadar elini eteğini çekerek, az yiyerek az uyuyarak, az konuşarak, acılar çekerek ancak kamil bir insan olabilirsin.

 

Heraklitos der ki, insan ruhu ateş ve sudan oluşur. Bütün kainatta olduğu gibi  insan ruhunda da bu iki zıt kutup sürekli çatışarak bir değişim ve denge oluşturur. Ateşin baskın olduğu kuru ruhlar, olgunlaşmış, gelişmiş ruhlardır. Bunlar kendilerini dünyadan çekerek ruhlarını eğitmiş insanlardır. Bunlar ahlaklı ve bilge kimselerdir de aynı zamanda.

Suyun hakim olduğu ıslak ruhlarsa işte böyle düşük, sefil, dünya nimetlerine kendini adamış, sürekli zevki sefa içindeki insanların ruhlarıdır. Ne insanı ya? İnsan bile sayılmaz bunlar…

Evet.. Değişim dedik değil mi? Sürekli değişme var ve bu değişim de zıtların çatışması sonucu oluşur. Yani iki zıt birbiriyle çatıştığı zaman değişim ortaya çıkar..

Mesela diyelim ki soğuk bi odadasın ve üşüyorsun. Gittin kaloriferi açtın.. Noldu? Soğuğun zıddı olan sıcak geldi ve soğukla çatışmaya başladı. Bi müddet sonra oda ısındı. Yani mesela oda beş dereceyken sıcaklık yirmi dereceye çıktı. Gördün mü bak? Oda değişti. Nasıl değişti? Sıcak ve soğuk çatıştı. Ve de bir denge oluştu.

Ya da diyelim ki oda karanlık. Gittin lambayı yaktın. Hop.. Karanlığın zıddı ışık geldi ve karanlıkla çatışıp odayı aydınlattı. Bak yine iki tane zıddın çatışmasından bir denge oluştu.

 Ha şimdi işte bütün kainat, insanlık, hepsi de aynı bu şekilde zıtların çatışmasıyla değişir, ilerler ve bir dengeye girer. Yani etrafta gördüğünüz bütün değişimler aslında bu zıtların çatışması sonucu oluşur.

 

Mesela bahçede açan bir gülü düşünün. Bu gül daha önce niye açmıyodu? Çünkü kış mevsimiydi. Ortalık soğuktu. Sonra soğuğun zıddı olan sıcak geldi, bu ikisi çatıştı, ortaya bir denge çıktı ve bahar geldi. Bahar gelince de bu çiçeğin açması için gereken ortam oluştu.

Şimdi bu felsefeyi daha iyi anlamak için çevrenizdeki böyle zıtlıkların çatışmasına örnekler bulabilirsiniz. Mesela Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinden başlayabilirsiniz.

Şimdi tabi haliyle, belki de tahmin ettiniz.. Heraklitos ciddi bir savaş taraftarıydı. Barış dediğin olay insanı uyuşturur, tembelleştirir ve de insanlığın sonunu getirir derdi. O yüzden sürekli savaşmalıyız ki insanlık ilerlesin.

Sahiden de baktığımız zaman bugün kullandığımız teknolojinin hemen hepsi, internet dahil, askeri amaçlarla keşfedilmiş ve ilk evvela orduda kullanılmış. Bronz çağında bronzdan yapılan silahları düşünün mesela. Ya da telgrafı düşünün. Ordu içinde haberleşme amaçlı. Atların evcilleştirilmesi dahi savaş için. Ya da kılıç falan yapmak için insanlar demire şekil vermiş ve madencilik gelişmiş.

Her neyse.. İşte bundan dolayı der ki Heraklitos, zıtlar aslında birdir. Yani aynı değerdedir. Biri iyi biri kötü değildir. İkisi de hayatın varlığı için gereklidir. Buna insanlar demiş şu iyi bu kötü diye. Hem de işine hangisi geliyosa ona iyi demiş, işine gelmeyene de kötü demiş.

Mesela bi devlet memuru için gündüz iyidir. Ama hayatını bi eğlence yerinde şarkı söyleyerek kazanan bi şarkıcı için gece daha güzeldir.

Kime göre neye göre? Baktığın yere göre değişir. Bi dişi maymun sana göre çok çirkindir belki ama erkek maymunlara sorsan belki de o bir afeti devrandır.

Bi Eskimo için soğuk çok güzeldir ama bi Afrikalı soğuktan nefret eder.

Ama kainatı yaratan yüce Allah için bunların hepsi de aynı değerdedir. Birbirinden farklıdır, ama değerleri aynıdır.

İşte sen de kainata, evrene bu gözle bakabildiğin zaman, olgun, kamil, hikmet sahibi bir insan olmuşsun demektir.

Tasavvufta buna “Kainata Hakk’ın nazarıyla bakmak” denir.

Heraklitos ise buna “zıtların birliği” demiş. 

Daha iyi anlamanız için şöyle bir örnek vereyim. Diyelim ki bi arabanız var. Bu arabada da haliyle bir akü var. Bu akünün de eksi ve artı kutbu var.

Ha şimdi sizin için, yani arabanın sahibi olarak, o artı kutupla eksi kutup arasında bi fark var mı? Yani tabi ki de ikisinin yapısı farklı ama, şöyle bişey demiyosunuz değil mi? “Ya  şu artı kutbu seviyorum da şu eksi kutuptan hiç hazzetmiyorum“; Ya da :“Keşke şu eksi kutup olmasaydı, arabam daha güzel bir araba olurdu“ Sizin için ikisi de eşit değerde.. İkisi de arabanın çalışması için gerekli.

Ama mesela, akünün üzerinde yaşayan bi karınca olsaydınız? O zaman bulunduğunuz yere göre mesela, artı kutup sizin için daha değerli olabilirdi. Eksi kutba gidince mesela sizi elektrik çarpıyor, ama artı kutupta öyle bi sıkıntı yok. (Salladım şimdi bunu ha. Belki artı kutupta elektrik çarpıyor, ya da ikisinde de çarpmıyor. Sırf siz anlayın diye yani. Yoksa kesinlikle kötü bi niyetim yok).

Yokuş yukarıyla yokuş aşşağı birdir demiş Heraklitos. Yani ikisi de eşit değerdedir.

Evet dönelim geri nehir örneğine. Heraklitos'un değişim felsefesini açıklamak için güçlü bir metafor gerçekten de. Nasıl ki nehrin bir noktasında durup baktığınız zaman, ordaki su sürekli değişiyor, yani eski sular çekip gidip yerine yeni sular geliyor öyle değil mi? Yani nehir sürekli değişiyor, akıyor... İşte kainattaki her şey, sürekli bu şekilde değiştiği için aslında tıpkı bu nehir gibi bir akış hali içindedir. Nasıl ki nehrin akması nehrin sürekli değişmesiyse, var olan her şey de işte aynı sürekli akarak sürekli değişir.. Yani: HER ŞEY AKAR...

İşte Heraklitos'un felsefesinin iki kelimelik özeti budur. Felsefe tarihindeki en meşhur sözlerden biri işte böyle ortaya çıkmıştır. Her şey akar...

Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın demiş Heraklitos. Çünkü birinci yıkandığın zamanla ikinci yıkandığın zamanlarda iki tane farklı nehir vardır. Hatta onun bi öğrencisi daha da ileri gitmiş ve demiş ki: Aynı nehirde bir kere bile yıkanamazsın.

O yüzden de der ki Heraklitos, varlık diye bi şey yok. Oluş var. Yani sürekli değişen bir şey için "var" diyemeyiz, "oluyor" diyebiliriz ancak. Sürekli, an be an oluyoruz.. Olmaktayız..

Ve kainattaki bu değişim de rastgele olmuyor. Bu değişimi sağlayan bir temel prensip, bir ilke, bir düzen var ki, bu düzenin adına da "LOGOS" demiş Heraklitos. Bu kelimeyi aklınızda tutun çünkü önemli bir felsefe terimidir..

Asırlar sonra Necip Fazıl Heraklitos’un felsefesini, herşeyin aktığını, ve de zıt kutupların birliğini Sakarya Türküsü şiirine yerleştirmiş:

Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir ;

Oluklar çift : Birinden nur akar birinden kir…

 

Evet arkadaşlar Heraklitos’un felsefesini kısaca özetlersek:

-           Kainatta hiçbirşey aynı kalmaz sürekli değişir

-           Bu değişimi gerçekleştiren temel madde ateştir.

-           Kainattaki değişim zıtların çatışması sonucu oluşur. Bu yüzden de zıt kutuplar aynı değerdedir.

 

Şimdi arkadaşlar, bu felsefeyi daha iyi anlamanız için, size bir ödev veriyorum. Şimdi öncelikle bu felsefeye yürekten inandığınızı farzedin. Buna karşı olan birine karşı bunu nasıl savunurdunuz? Çevrenizden, tarihten, doğadan gözle görülür değişim örnekleri bulun. Sonra bunların hangi iki zıddın çatışması sonucu ortaya çıktığını anlamaya çalışın. Bu çok basit bi değişim olabileceği gibi, mesela yağmur yağınca ıslanmanız gibi; gökbilimsel bir değişim de olabilir, yıldızların ölmesi gibi.

Daha sonra da zıt kutuplara yerine göre nasıl farklı değerler atfedildiğini araştırın. Mesela bi pazarcı yağmuru istemez ama bi çiftçi yağmur duasına bile çıkabilir. Bunun gibi..

 

Tamam yazı bitti bu kadar.. Hadi şimdi dağılın!!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUŞKUCULUK

PLATON II - İDEALAR