ROGER BACON
Evet arkadaşlar.. Skolastik dönemin önde gelen
filozoflarından Roger Bacon’u anlatalım bugün de sizlere.. Kimdir bu Roger
Bacon? 1214 – 1294 yılları arasında İngiltere’de yaşamış Fransisken tarikatına
mensup bir filozof. Kendi zamanında değeri fazla bilinmedi ama günümüzde en çok
hayranlık duyulan filozoflardan bi tanesi.. Sadece bir filozof değil,
matematikçi ve bilim adamıydı da.. Bilimsel bi takım çalışmalar yapıyordu ve
onun zamanında bilim demek simya demekti. Simya demekte kara büyü, cadılık
falan demekti. O yüzden de sık sık başı belaya giriyordu...
Dili de rahat durmuyordu ve sürekli dönemin
dokunulmaz otoritelerini eleştiriyordu ve bu yüzden de başı sürekli olarak
belaya giriyordu. Gözetim altına alınıyor, sürgüne yollanıyor, hapse falan
atılıyordu.. En son kilisenin ne kadar cahil olduğunu anlatan bi kitap yazıyor
ve iyice kızdırıyor insanları. Bunu hapse atıyorlar ve tam 14 sene yatıyor..
Düşünün.. 14 sene sonra serbest kalıyor ama çok geçmeden de ölüyor.. Yani
yakmadıklarına şükretsin..
Yani bi nevi dokunulmazlara dokunmak, tabuları
yıkmak istiyordu.. Ve bu da ona pahalıya mal oluyordu.
Şimdi o dönemin filozoflarından farklı olarak,
Roger Bacon diyor ki, gözlem çok önemli. Öncekiler ne diyordu hatırlayın..
Gözlem çok gereksiz, saçma sapan bi şey.. Çünkü bu dünya kusurlu, eksik,
değersiz. Yani bu dünyayı gözlemlemek hiçbir işe yaramaz. Duyu organları insanı
aldatır.. Anlıyosun? Hakikate düşünerek, akıl yürüterek, tefekkür ederek
ulaşılır ancak..
Bilimsel metodun hakim olduğu bir dönemde
yaşadığınız için bu görüş size çok saçma gelebilir gerçekten de ama, o dönem
öyleydi sahiden de.. Dünyadan ne kadar uzak olursan Tanrı’ya o kadar yakın
olursun.. Bu görüş hakimdi ve de o yüzden bu geçici, kötü, aşağılık dünyayla
ilgilenenler, yani onu gözlemleyip araştıranlar düşük insanlar olarak kabul
ediliyordu.. Öteki dünyayı, gerçek dünyayı bırakıp bu dünyayla ilgileniyorsun
gibisinden..
Tabiki bu Hristiyan dünyası için geçerli.
Hakkını teslim etmek lazım, İslam dünyasında o dönemde bilimsel alanda,
özellikle tıp alanında önemli eserler veriliyordu. Çünkü Kuran pek çok yerde
yeryüzünde gezin dolaşın ve Allah’ın ayetlerini görün diye emirler veriyordu.
İnanmayacaksınız belki ama Ortaçağ’da İslam dünyasında evrim dahi
tartışılıyordu..
Roger Bacon sadece felsefe değil, coğrafya,
matematik ve kimya alanlarında da etkin ve bu alanlarda da eserler yazmış...
Yani Kristof Kolomb onun yazdıklarından etkilenip Amerika’yı keşfe çıkıyor..
Düşünün yanı..
Şimdi bu Roger Bacon hocamız, bizim İlber
hocamız gibi cehaletle kafayı bozmuş biraz. Her taraf cahil dolu kardeşim.
Cehalet aldı yürüdü.. Ve de demiş ki bu cehaletin dört tane kaynağı var:
1 – Ehil olmayan yetersiz otoriteler... Tabiki
burda kastettiği büyük alim, büyük filozof diye bize dayayıp, fikirlerini bize
zorla kabul ettirmeye çalıştığınız insanlar.. Tamam bu adamlar büyük alim
olabilir, ama niye onları asla dokunulmaz, eleştirilmez yapıp
putlaştırıyorsunuz? Mesela Aristo.. Maazallah.. O dönemde Aristo’ya laf etmenin
diri diri yakılmaya kadar yolu vardı yani düşünün. Galile mesela, üstelik de
300 sene sonra dünya dönüyor dedi diye nerdeyse adamı yakacaklardı.. Ya da Akinolu
Thomas.. Kilise bugün bile hala Akinolu Thomas’ın öğretisini resmi teoloji
olarak kabul eder ve eleştirilmesini pek hoş karşılamaz..
Böyle bişey yok demiş Roger Bacon.. İsyancı bi
adam belli. Ben istediğimi eleştiririm. Yanlışa yanlış derim. Kimden gelirse
gelsin demiş... Tabiki de ömrü hapislerde sürgünlerde geçmiş..
Bu arada Roger Bacon da kendi döneminin
filozofları gibi Aristo’nun hayranı. Ama hayranıyım diye onun her yaptığını
onaylıcam demek değil diyor..
2 – Geleneklerin etkisi: Bu da cehaletin
ikinci kaynağı. Gelenekleri, töreleri, adetleri körü körüne, sorgulamadan, sırf
atadan dededen böyle gördük diye devam ettirmek. Herhangi bir geleneği
sorgulamadığın zaman, onun sebebini anlamadan onu yapmaya devam ettiğin zaman
eleştirel düşünce yeteneğin kaybolur. Düşünemezsin. İlerleyemezsin.
Gelişemezsin. Anladın? Bu da sende acayip bi cehalete sebep olur...
3 – Cahil toplulukların görüşleri: Günümüzde
sosyal medya sayesinde zirve yaptı biliyorsunuz. Aslı astarı olmayan, dedikodu
kabilinden, hiçbir delili, temeli dayanağı olmayan popüler bilgiler. Hugo’ya
canlı yayında küfür etmişler mesela. Ya da Che’nin çantasından Nutuk çıkmış
gibi.. Bill Gates hepimize çip takacak falan... Bu tür bilgiler Roger Bacon
zamanında kulaktan kulağa yayılıyordu ve de tabiki de günümüze nazaran daha
yavaş bir hızla yayılıyordu. Ama şimdi sosyal medya sağolsun ışık hızıyla bütün
dünyaya yayılıyor, istediği kadar da saçma olsun farketmiyor. Çok sayıda da
inananı bulunuyor. Çünkü insanlar hoşuna giden şeylere inanmaya meyilli
olmuştur her zaman.. Özellikle siyasette ve pazarlamada bu türden yalanlar çok
kullanılıyor ve troller, botlar, influencerler sayesinde bir virüs gibi
yayılıyor..
Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in meşhur
bir sözü var: “Yalan ne kadar büyük olursa inananı da o kadar çok olur...”
Ben mesela çocukken mahallede bi dedikodu
yayılmıştı. Cine5 diye şifreli bi kanal vardı. Aynaya sprey sıkıp televizyonun
karşısına koyduğun zaman aynada Cine5’i izleyebiliyorsun diye. Baya bi
uğraşmıştık. Sprey sıkıp aynada Cine5 seyretmek için. Sanki biraz görür gibi de
olmuştuk ha yalan değil..
Her neyse... Toplumda bu türden yalan yanlış
bilgilerin yayılması tehlikelidir arkadaşlar.. O yüzden bilgiyi test etmek
lazım. Kaynağından araştırmak lazım. Yoksa Allah korusun iş çok kötü yerlere,
toplu katliamlara kadar gider.
4 – Cehaletin dördüncü kaynağı ve de en
tehlikelisi, kişinin cehaletini sahte bir bilgelikle örtmesi... Bu da günümüzde yaygın bir hastalık.. Kişi
aslında konu hakkında hiçbir şey bilmiyodur, ya da yüzeysel bir iki bi şey
öğrenmiştir, ya da işte bi google araması yapıp hızlıca bi okuma yapmıştır. Ama
onu dolambaçlı laflarla, süslü kelimelerle, ordan burdan duyduğu bi kaç mesleki
terimle karıştırıp anlatmaktadır. Söylediğinin ne olduğunu karşıdaki anlamadığı
gibi, kendisi de anlamaz... Ama maksat çok bilgili desinler..
Buna sanat camiasında sıkça rastlarız bak..
Ben yılların tiyatrocusu olarak bu tür insanlar beni hep güldürmüştür.. Fraktay
bir aşk hikayesi olan bu romanın yapı sökümü diye cümleye girerler, postmodern
insanın yalnızlığını ve kalıplar içinde sıkışmışlığını anlatan ekspresyonist
bir tiyatro eseri diye konudan çıkarlar.. Böylece cahilliklerini örtmeye
çalışırlar..
Tabiki hor görmüyoruz. Kimse eksiğim ortaya
çıksın istemez. Ama şunu unutmayın. Bi insan bi konuyu anlatırken ne kadar az
mesleki terim kullanıyorsa o konuyu o kadar iyi biliyor demektir. Olur olmaz
yerde bu tür kimsenin anlamadığı mesleki terimlere dalanlarsa bakın ben ne
kadar iyi biliyorum demenin hevesi içindedirler..
Bakın tekrar söylüyorum. İnsanları yargılamıyoruz..
Sadece anlamaya çalışıyoruz.. Siz de eğer bi konuyu ne kadar iyi bildiğinizi
anlamak isterseniz, o konuyu sade vatandaşın anlayacağı şekilde anlatmayı
deneyin. Anlatamıyorsanız eğer, yeniden gözden geçirin ve nasıl anlatacağınızı
düşünün. Bir konuyu en güzel bu şekilde öğrenirsiniz, öğrenmekle kalmaz, o
bilgiyi içselleştirirsiniz... O bilgi sizin bir parçanız olur, o bilgi sizin
hayatınızda size yön verir.. Anladın??? Tıpkı benim bu felsefe bloğunda
yaptığım gibi..
Yani bu insanlar tamam çevresindeki bi kaç
kişiyi güldürür, ya da etkiler belki ama, öyle anlar oluyor ki, konuyu hiç
bilmeyen, cahil cühela takımından insanlar kendilerini öyle bir pazarlıyor ki,
sanırsın konunun uluslararası uzmanı. Ve de bu insanlar kitleleri peşine
takabiliyorlar. O öyle değil, yapmayın diyosun ama kimseye dinletemiyorsun.
Anlıyorsun? Ha bunun sonuçlarının ne olduğunu söylememe gerek yok herhalde..
Çevrenize biraz dikkatlice bakın, bunlardan bolca görebilirsiniz...
Her neyse.. Kısaca Roger Bacon demiş ki,
herhangi bir bilgiye, bir otorite söyledi diye, ya da insanlar buna böyle
inanıyor diye inanmak tehlikelidir. İnsanı cehalete sürükler. Cehaletse bütün
kötülüklerin kaynağıdır. O yüzden bilgiyi gözlemle, test ederek doğrulamak
lazım demiş ve... Bilimsel yöntemin temelini atmış...
O yüzden de bana göre hakkı yenmiş büyük bir
filozoftur...
Şimdi bu anlayışı daha da sağlam felsefi
temellere oturtmak istemiş ve Aristo’nun bulduğu ve İbni Rüşd’ün geliştirdiği
pasif akıl – aktif akıl felsefesini savunmuş ve onu daha da geliştirip
detaylandırmış..
Nedir peki bu pasif – aktif akıl olayı?
Aristo demiş ki, insan zihni, aklı iki
bölümden oluşur.. Pasif akıl – Aktif akıl...
Pasif akıl, ham bilgiyi alır, ama bunun ne
olduğunu anlamaz.. Bu bilgiyi aktif akla yollar.. Aktif akıl bu bilgiyi işler,
o bilginin ne anlama geldiğini ne olduğunu bulur ve insan aklı da bu bilgiyi
kullanır.. Mesela sen yuvarlak kırmızı bi şey gördün.. Pasif akıl bunun ne
olduğunu bilmez, tutar bunu aktif akla yollar.. Aktif akıl da o ham bilgiyi
işler ve der ki bu bir elma.. Anladın? Böylece insan aklı bi dahaki sefere bir
elma gördüğünde onun bir elma olduğunu bilir..
Bak anlamanız için şöyle bir analoji
yapabiliriz.. Diyelim ki arabanızı çalıştırdınız, motordan tuhaf bir ses ve
duman geliyor.. Araba tamirinden de anlamıyorsun.. Bu durumda sen pasif
akılsın.. Bilgiyi görüyorsun, duyuyorsun ama ne olduğunu bilmiyorsun.. Sonra
tutuyorsun garajcını arıyorsun, yani aktif aklı.. O da sana diyor ki motorun
suyu bitmiş su koy.. Bak gördün mü? Sen pasif akıl olarak bilgiyi aktif akla
yolladın, aktif akıl da o bilgiyi işleyip sana onun ne olduğunu söyledi.. Aynı
bunun gibi.. Bi dahaki sefere benzer bir olayla karşılaştığın zaman anlıcaksın
ki motorun suyu bitmiş...
Aristo çoğu şeyde yanılmış olsa da onun bu
pasif – aktif akıl olayı şaşılacak derecede çağdaş bilimle uyumludur..
Ha şimdi, Müslüman filozoflardan İbni Rüşd, ki
Ortaçağ’da Hristiyan filozoflar üzerinde inanılmaz etkili olmuş bir filozoftur.
Averroes diye bilinir.. Aristo’nun bu aktif – pasif akıl olayını almış,
yorumlamış, genişletmiş ve demiş ki: Pasif akıl insan zihnidir; aktif akılsa
insanda bulunmaz.. O kolektif, evrensel bir akıldır.. Yani böyle bütün dünyayı,
insanları, işte kainatı yöneten evrensel bir akıl... Gökyüzünde bir bulut gibi
düşünün..
Kıyamet kopmuş tabi.. Avrupa’da tabi. İslam
dünyasında o dönemde düşünce özgürlüğü had safhada. Ama İbni Rüşd’ün Avrupa’da
çok fazla takipçisi var ve kilise elinden geldiği kadar İbn Rüşd’ün
görüşlerinin yayılmasını engellemeye çalışıyor..
İbni Rüşd’ün görüşü tehlikeli bir görüş. Çünkü
insanın iradesini yok sayıyor.. Bütün insanlık bu aktif akıl tarafından
yönetiliyorsa, o zaman irade, suç, günah, cezalandırma.. Bunların hepsi
anlamsız.. Ve de İbni Rüşd yine bu felsefeyle uyumlu olarak diyor ki, insan öldüğü
zaman onun zihni de ölür.. Pasif akıl yani.. Öyle beden ölür ruh yaşar diye
bişey yok demiş.. Ölmeyen ölümsüz olan sadece bu aktif akıldır.. Yani kolektif
evrensel akıl..
Bakın İbni Rüşd’ün bu görüşü, otoriter
devletler için bir ilham kaynağı olmuştur daha sonraları.. Halk pasif akıl,
hiçbir şey bilmez, düşünemez.. Devletse aktif akıl.. Türlü propagandalar,
manipülasyonlar ve zorbalıklarla halkı istediği gibi yönlendirir ve yönetir..
Bugün aynısını mesela büyük şirketler yapıyor.
Reklamlarla, kampanyalarla, şunlarla bunlarla halkın bilinçaltına girip onları
istediği gibi yönlendirip yönetebiliyor.. Bakın aslında bunların hepsinin
temelinde bu pasif – aktif akıl ayrımı var..
Her neyse.. İşte Roger Bacon da bu pasif –
aktif akıl olayına girmiş.. Tabi onun yorumu biraz daha farklı. Ona göre aktif
akıl, İbni Rüşd’ün iddia ettiği gibi kolektif, evrensel değil demiş. Aktif akıl
bireyseldir. Yani her insanın kendine ait bir aktif aklı vardır. Ancak bu aktif
akıl insanda doğuştan bulunmaz, zamanla gelişir..
Aktif akıl demiş, insan zihninden ayrı bir
süreçtir, bir yetidir.. Bilgiyi işleme yetisi.. Bu da zamanla gelişir..
Mesela benim pasif aklım bir bilgiyi alır,
aktif akıl bunu işler ve tekrar pasif akla gönderir. Pasif akıl artık daha önce
sahip olmadığı o bilgiye sahiptir..
Mesela ben dört ayaklı üzeri düz bir varlık
gördüm.. Bu bilgiyi işte ben pasif aklımla alıyorum. Aktif akıl bu bilgiyi
işliyor ve diyor ki bu bir masa. Ve bu bilgiyi pasif akla yolluyor.. Bu bir kaç
kere tekrar edince benim pasif aklım artık masanın ne olduğunu biliyor ve başka
bir masa gördüğünde artık onun bir masa olduğunu biliyor..
Ve de insanın aktif aklı tıpkı kas gibi.. Ne
kadar çok kullanırsan o kadar gelişiyor..
Bak mesela araba sürmeyi öğrenme.. Ya da
bisiklet.. Başlarda pasif akıl araba sürmeyi bilmez. Aldığı bilgileri, yani
işte eğitmenin direktiflerini, arabanın gazını pedalını falan aktif akla
gönderir. Aktif akıl sürekli olarak bu bilgileri işleyerek pasif akla gönderir.
Ve en nihayetinde araba sürmek bir otomatizasyona dönüşür. Yani sen hiç düşünmeden
otomatik hareketlerle o arabayı kullanırsın. Artık bu bilgi pasif akla tamamen
yerleşmiştir ve aktif akıl devreden çıkmıştır...
Bu yüzden de demiş, kuru kuru ezber yapıp
bilgi toplamak hiçbir işe yaramaz. Ki o zamana kadar o şekilde yapılıyordu. Aynı
bizim ülkemizdeki eğitim sistemi gibi. Tamamen ezbere dayalı. Pasif akılla
alınan bilginin demiş, işlenmesi lazım, analiz edilmesi lazım, o bilginin aktif
akıl süzgecinden geçirilmesi lazım, sorgulanması lazım ki o bilgiyi sen
içselleştirebilesin, gerçek hayatta kullanabilesin ve de hayatı, insanları,
doğayı o bilginin ışığında yorumlayabilesin...
Yukarda gördüğümüz gibi, Roger Bacon’a göre
cehaletin ve geri kalmışlığın en büyük sebebi koru körüne, sorgulamadan,
üzerinde düşünmeden birilerini takip etmek ya da bir şeylere inanmak.. Yani
aktif aklı kullanmamak..
Anladın? Yani aslolan bilginin işlenmesi.. Süzgeçten geçirilmesi.. Araştırılması.. Denenip test edilmesi...
Aktif akıl dediğimiz olay bu işte aslında..
Ve bu da haliyle bilimsel yöntemi getiriyor..
Gözlem, araştırma, deney, test etme.. Bilginin doğruluğu ancak bu şekilde kesin
olarak bilinir demiş... Ve böylece Roger Bacon modern bilimin temelini atmış..
Mesela bi örnek... Eskiden insanlar
hastalıkları görürlermiş değil mi? İşte bu pasif akıl.. Ve de derlermiş ki bu
hastalıkları cinler yapıyor.. Niye çünkü pasif aklın aldığı bu bilgi aktif akla
yollanmıyor. Ama Pasteur diye biri gelmiş, hastalıkları incelemiş, araştırmış,
elde ettiği bilgileri aktif akla yollamış, yani üzerinde düşünmüş, incelemiş ve
hastalıkların mikroplar yüzünden olduğunu keşfetmiş..
Yani kelime ve gramer ezberlemekle İngilizce
öğrenilmez demiş... Dünya kadar gramer kelime ezberlersin ama bi yere telefon
açıp iki dakika konuşma yapamazsın. Niye? Çünkü öğrendiğin o bilgiler pasif
akılda kalıyor, onları aktif akla göndermiyorsun.
Ya da üst üste yığılmış dağ gibi dilbilgisi
kuralları öğrenmekle yazar olunmaz.. Felsefe kitabını ezberlemekle filozof
olunmaz.. Belki bütün filozofların felsefesini ezberlemişsindir ama bunların
gerçekten ne demek istediğini hiç bir zaman bilmezsin.
Yani bir bilgiyi aktif akıl sayesinde
içselleştirmen lazım... Mesela bir filozofun felsefesini öğrendiğini iddia
ediyorsan, hayatı o filozofun felsefesine göre yorumlayabilmen lazım.. Anlıyor
musun?
Yani toplum olarak, özellikle Ortadoğu’da, şu
anda en büyük sorunumuz işte bu aktif aklı yeterince kullanmamamız. Yani
eleştirel düşünme, sorgulama yapmamamız ki, Roger Bacon’a göre ve de bana göre
de aslında bu cehaletin en büyük kaynağı.. Birilerini sorgulamadan körü körüne
takip etmek.
Yani Ortaçağ’da, kilisenin sorgulanamaz
otorite kabul edildiği bir dönemde Roger Bacon’un başının niye sürekli olarak
belaya girdiğini, ömrünün hapislerde sürgünlerde geçtiğini anlayabiliyor
musunuz şimdi?
O yüzden arkadaşlar.. Aktif aklımızı
kullanalım.. Kuru kuru ezber değil, o bilgiyi gerçekten öğrenelim. Bakın
ufkunuz nasıl gelişiyor, önünüzde ne kapılar açılıyor..
Hadi kalın sağlıcakla.. Hepinizi seviyorum...
Yorumlar
Yorum Gönder