ANAKSİMANDROS

 



Evet arkadaşlar.. Yeni bir yazıyla karşınızdayız. Şimdi bu yazıda size antik çağdaki Milet okulunun ikinci filozofu olan Anaksimandros’u anlatayım diyorum.

Evet haklısınız ismi baya zor.. Ama tekerleme gibi bi kaç kere tekrarlayın, diliniz alışıyor…

Milet okulunun ilk filozofu hangisiydi? Hatırlayalım.. Önceki yazıda anlatmıştık: Thales..

İşte bu Anaksimandros, Thales’in öğrencisi.. Aynı zamanda yaşamışlar. Şimdi Thales’i kısaca hatırlayalım.. Ne demişti? Nasıl ki bütün ekmeklerin ana maddesi unsa, nasıl ki bütün mobilyaların ana maddesi ağaçsa, o zaman bu evrenin de bir ana maddesi olmalı. Yani kainattaki bütün varlıkların kendisinden yapıldığı bir ana madde.. Bir arke yani… Ve Thales demişti ki bu ana madde, arke sudur.. Su.. İçtiğimiz su var ya yaw .. Pet şişede.. Hah.. Anladın ?

Şimdi Anaksimandros hocasına karşı çıkmış. Arke su olur mu hocam hiç Allahını seversen demiş. Bi git işine.. Gördüğünüz gibi üstada hocaya saygı, hürmet falan yok. Bu batılılar hep böyle..

Bi kere demiş, evrende sonsuz sayıda ve sonsuz çeşitte varlık var. Yani şu hayvan cinslerini, balık çeşitlerini, böcek türlerini falan bi düşünün ya.. Şu anda sırf bilmem kaç milyon böcek türü biliyoruz, Bi o kadar da keşfedilmeyen var. Ve de bunlar sürekli değişiyor ve dönüşüyor. Su gibi sınırlı miktarda bulunan bir maddenin bu kadar değişimi, dönüşümü sağlaması mümkün mü ? Bırak suyu, bu dünyadan bizim bildiğimiz hiç bir madde arke olamaz. Çünkü bunların hepsi sınırlı.

Hadi onu geçtik.. Suyun zıddı ne ? Ateş.. Su ateşi söndürür.. Ateş de suyu buharlaştırır. Yani bunlar sürekli birbiriyle bir çekişme halinde. Eğer bunlardan biri hakim güç olsaydı, diğerini tamamen ortadan kaldırırdı ve dünyada denge bozulurdu. Sonuçta dünyanın dengesi zıtların çatışması üzerine kurulu. Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti olmasaydı Türkiye futbol ligi olur muydu ? Aynı onun gibi.

İşte arkadaşlar.. Bu hocasına karşı gelen küstah Anaksimandros demiş ki, kainatın ana maddesi, yani arke, öyle bu dünyadan bir varlık olamaz. Bu arke daha başka bişey olmalı..

Nasıl bi varlık olmalı peki bu? İlk evvela sınırsız olmalı.. Yani ucu bucağı olmamalı. Uzay boşluğu gibi aynı. Bilmem kaç milyon ışık yılı gidiyosun da yine bitmiyor… Çünkü sadece bizim evrenimiz değil daha bir sürü evren var kainatta.. Paralel evren gibi yani.. Bunların hepsinde de aynı bizdeki gibi hayat var. O zaman da bu sonsuz sayıda hayat, sonsuz sayıda varlık demek ve bunu karşılayabilmek için de arkenin sınırsız olması lazım..

İkincisi, sonsuz olmalı.. Yani hiç bitmemeli, yok olmamalı… Çünkü o bittiği zaman hayat da biter, varlık da sona erer..

Üçüncüsü de herhangi bir değişme, yaşlanma, çürümeye uğramamalı…

Var mı böyle bi madde peki? Gördün mü duydun mu hiç diye sormuşlar Anaksimandros’a? Yok demiş. Ne gördüm ne duydum.. Ama incelediklerim, baktıklarım, araştırdıklarım hep gösteriyor ki böyle bir maddenin olması lazım. Yani illa görmem mi gerek? Bi yerde duman görüyorsan, otomatikmen bilirsin ki orda ateş vardır. İlla ateşi görmen mi lazım?

Ve Anaksimandros herşeyin arkesi olan bu maddeye “Apeiron” demiş.. Yani sınırlı olmayan.. Ya da sınırı olmayan…

Apeiron olayını anladıysanız arkadaşlar.. İlk madde cepte… Şimdi devam edelim.. Şimdi bu Apeiron tam olarak nerde onu anlayamadım ama, herhalde uzay boşluğunu kaplamıştır baştan başa. Ya da artık kafanızda öyle canlandırın. Ne demiştik? Eşya zıddıyla kaim. Yani evrende hayat zıtların çarpışmasıyla devam eder ve bu zıtların çatışmasından bir denge oluşur…

Sıcakla soğuk çatışır mesela.. Ilık bi hava olur. Açla tok çatışır, devrim olur rejim değişir. (Bkz : Fransız devrimi).. Başka ne var zıtlık ? Aklıma gelmiyor şimdi.. Ha mesela ateşle suyun çatışması.. Ateş suyu buharlaştırıp yok eder, sonra aynı su yağmur olup yağar ve ateşi söndürür. İntikam alır yani bi nevi..

İşte aslında bütün bu zıtlıkların hepsi Apeiron’un içindedir.. Yani Apeiron’un içi aslında bi kaostur ve bu zıtlıklar ihtiyaca göre belirli oranlarda, belirli şekillerde dünyaya gelerek dünyadaki hayatı ve varlıkları oluşturur.

Sonra da bu varlıklar sürekli değişir ve başka varlıklara dönüşür. Bu canlılar için de böyledir cansızlar için de..

Yani aslında ortaya evrimi atmış..

Sonra da bütün dünya yok olur ve herşey tekrar Apeiron’a döner. Apeiron’dan geldik Apeiron’a dönecez. Herşey aslına rücu eder.

O zamanlar bu Milet şehrinde bi liman var.. Bu limanın suyu git gide azalıyor.. Anaksimandros diyor ki bak su sürekli buharlaşıyor ve azalıyor.. Demek ki eskiden bütün dünya suyla kaplıydı ve buharlaşa buharlaşa hepsi azaldı ve karalar ortaya çıktı. Demek ki canlıların hepsi suda yaşardı ve sular çekildikçe evrimleştiler ve karaya çıktılar..

Yani insanın atası da bi balık cinsi falan olmalı. Çünkü ilk insan bebek olarak geldiyse eğer dünyaya o halde anası babası olmadan, ya da başka biri ona bakmadan yaşamasına imkan yok..

Tabi çok sonraları anlaşılıyor ki limanın suyu başka nehirlerin getirdiği toprakların oraya dolması sonucu azalıyor..

Ayrıca da demiş, dünya düz değildir, silindir şeklindedir ve Thales’in dediği gibi suyun üzerinde değil, boşlukta durur. Çünkü suyun üzerinde duruyorsa, o suyu tutan başka bişey olması lazım. Suyu tutanı da tutan başka bişey olması lazım. Böyle böyle sonsuza kadar gider bu..

Her neyse.. Biz yine Apeiron olayına dönelim. Şimdi yukarda gördük ki, bu Apeiron dediğimizin başlangıcı yok, sonu yok, ucu bucağı yok, yaşlanmıyor, çürümüyor, ölmüyor, herşey ondan geliyor ve herşey yine ona dönüyor..

Bütün bu özellikler kimi hatırlatıyor size? Evet aynen.. Tanrı’yı…

Anaksimandros böyle bişey söyledi mi bilmiyorum ama, daha sonra gelenlerden ciddi ciddi, Apeiron Tanrı’dır diyenler olmuş. Ama kişiliği, bilinci olmayan bir Tanrı. Yani aslında kozmik bi kanunun kendi kendine işlemesi. Yerçekimi kanunu gibi.

Ve de sonunda herşeyin yok olup Apeiron’a dönmesi ise kozmik bir adalet demek.. Yani bu zıtlar birbirleriyle sürekli çekişme halindeyken hop bi bakmışlar ki yok olmuşlar ve tekrar Apeiron’dalar..

Evrenin birliği, Nirvana, Fena fillah.. Aslında hepsi bi nevi bu felsefeden, bu inanistan türemiştir. Başlangıçta sadece Apeiron vardı. Sonda da yine sadece Apeiron var.. Aslında halen de öyle sayılır..

Tabi ki bu inanış aynı zamanda « zıtların birliği » ilkesini de getirmiştir. Bu konuyu ilerde daha detaylı işliyecemiz için şimdilik  buna girmiyorum..

 

Evet yazımız bitmiştir arkadaşlar.. Bi dahaki yazıda görüşmek ümidiyle… Hoşçakalın…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUŞKUCULUK

PLATON II - İDEALAR

HERAKLİTOS