ARİSTO II - METAFİZİK

  



Evet arkadaşlar.. Şimdi bugün sizlere Aristo’nun varlık felsefesini anlatalım…

Şimdi, önceki yazımızı okuduysanız biliyorsunuz ki, Aristo Platon’un öğrencisi. Tam yirmi sene onun Akademiyasında eğitim görmüş. Bu arada bizim kullandığımız akademi kelimesi de işte Platon’un bu okulundan gelir.

Platon ne demişti hatırlayın. Algıladığımız dünya sürekli değişir. Gerçeğinse değişmemesi lazım. O yüzden bu algıladığımız dünya gerçek olamaz. Gerçek duyular üstü bi yerdedir. Yani idealar dünyasındadır. Bu dünyadaki gördüğümüz duyduğumuz herşey o idealar dünyasındaki formların bir taklidi, bir kopyası, bir yansımasıdır sadece. Dolayısıyla, duyu organlarıyla algıladığımız hiçbirşey gerçek değildir demiş.

Şimdi, Aristo buna karşı çıkmış. Niye karşı çıkmış ? İdealar dünyası nedir demiş? Hayali, şiirsel bir dünya. Kim görmüş, kim duymuş?

Bi de Aristo’nun ailesinde hekimler var. Hatta babası kralın özel doktoru. Tabi ki felsefesinin oluşmasında bunun da etkisi var. Yani bir hekim hastasını iyileştirmek için gözlem yapmak zorunda. İşte nabzına bakacak, nefesini kontrol edecek, sırtını dinliyecek falan. E onu da geç. Hastalık için ilaç yapmamız gerekecek. Bunları yapmak için de dağ bayır dolaşıp bitkiler otlar toplamamız lazım, bunları incelememiz lazım. Bu da bi gözlem değil mi? Senin dediğin gibi duyu organları bizi aldatıyorsa ve de bu dünya sahteyse, o zaman hekimlik mesleğini kaldırmamız lazım. O zaman kim iyileştirecek bu kadar hastayı?

Peki o zaman nasıl bir varlık modeli geliştirmeli? Kainattaki değişimi nasıl açıklamalı? İşte bunun için Aristo “madde ve form” öğretisini geliştirmiş..

Nedir bu madde form öğretisi? Kısaca şu: Her maddenin içinde bir potansiyel var. Eğer uygun şartlar oluşursa, maddenin içindeki bu potansiyel forma dönüşür…

Biraz karışık mı oldu? Aslında çok basit.. Diyelim ki bir mermer blok var elimizde. Bu mermer bloğun içinde heykel potansiyeli var. Eğer bi heykeltraş gelip bu mermeri yontarsa, mermer parçası potansiyelini gerçekleştirir ve heykel formuna dönüşür. İşte burda mermer blok maddedir, heykelse formdur.

İşte evrensel olan da bu formdur. Dünyada birbirinden farklı çeşit çeşit heykeller var ama, hepsinin de ortak özelliği bir heykel olmasıdır. Yani heykel formu evrenseldir.

Yani Aristo özetle demiş ki, herhangi bir maddenin değişim potansiyeli, o maddenin içindedir. Platon’un iddia ettiği gibi duyular üstü hayali bir alem olan idealar dünyasından almıyorlar formlarını..

Evet arkadaşlar.. Şimdi kainattaki değişime bu gözle bakarsak, hemen herşeyi bu öğretiyle açıklayabiliriz. Mesela bi meşe ağacının tohumunu alın. Bu tohumun içinde ağaç formu potansiyel olarak mevcuttur. Tohumu ekersen, sularsan, ilaçlarsan, iklim şartları da uygunsa bi müddet sonra o tohum ağaca dönüşür. İşte burda o tohum maddedir, ağaçsa form.

İşte kainattaki bütün değişim, devinim, ilerleme… Hepsi de bu şekilde gelişir.. Maddenin içindeki potansiyelin forma dönüşmesiyle…

Şimdi bu durumda haliyle ulaşılan her form aynı zamanda bir maddedir. Mesela tohum ağaç formuna dönüşür ama oluşan ağaç da sonuç itibarıyla içinde başka bir potansiyel form taşır.

Mesela o ağacın içinde mobilya formu potansiyel olarak mevcuttur. Ağacı kesip işlersen eğer ondan masa sandalye falan yapabilirsin..

Şimdi bu felsefeyi uygulayan insanlar, maddenin içindeki potansiyeli aramaya çıkmışlar. Mesela barut.. İnsanlar bakmış ki barutun içinde bir patlama potansiyeli var. Almışlar bunu kullanmışlar, ve ateşli silahları icat etmişler. Bu durumda ise, tüfeğin yapıldığı demir ve barut madde, tüfeğin kendisi ise form..

Ya da ham petrol. İnsanlar ham petrolün içindeki enerji potansiyelini keşfetmişler, onu almışlar, işlemişler, benzin, dizel haline getirmişler ve benzin istasyonunda satışa hazır hale getirmişler. İşte bu durumda ham petrol maddedir, onun dönüştüğü benzin dizel falan da formdur.

Anladınız mı arkadaşlar? Bütün mesele maddenin içindeki potansiyeli keşfedip onu gerçekliğe, yani forma dönüştürmek…

Aynısını insanlara uygulayabilir miyiz? Mesela bi insanda sanatçılık potansiyeli var. Ya da sporculuk. Ya da bilim adamlığı. Ha şimdi, bu kişiye uygun eğitimler verilirse, o kişi de çalışır çabalarsa bu potansiyelini forma dönüştürebilir. Bir bilim adamı, sporcu ya da sanatçı olabilir.

Ama o potansiyel yoksa.. İstediğin kadar uğraş, çalış çabala nafile.. Hiç birşey olmaz..

Hani atasözü var ya : Katranı kaynatsan olur mu şeker… Cinsine yandığım cinsine çeker..

Ya da: Herşey aslına rücu eder…

Katranın içinde şeker olma potansiyeli olmadığı için onu şekere dönüştüremezsin. Ama şeker pancarı olsaydı mesela durum farklı olurdu… 

Evet arkadaşlar.. Bütün mesele potansiyeli gerçekliğe, yani maddeyi forma dönüştürmekle ilgili. Ama hiç bir madde durup dururken forma dönüşmüyor. Bunun için tam dört tane neden lazım. Nedir bu nedenler?

1.           Maddi neden: Yani eldeki madde. Malzeme. Ham madde. Mesela heykel için mermer lazım. Yemek yapmak için yağ, salça, patates, domates, et falan lazım. İşte bunlar maddi nedenler..

2.           Formel neden : Maddenin içindeki potansiyel form. Yine heykel örneğinden gidersek, mermer bloğunun içinde potansiyel bir heykel formu var. Ya da mesela tuğla, çimento, demir gibi inşaat malzemelerini bir araya getirirsek bunların içinde potansiyel bir ev formu var mı? Evet var…

3.           Fail neden: Evet arkadaşlar.. Maddenin forma dönüşmesi için bir emek lazım öyle değil mi? Bundan başka alet, edavat, makine falan lazım. Yine heykel diyelim anlaşılması kolay olsun diye. Mermer bloğun bi heykele dönüşmesi için ilk evvela bi heykeltraş lazım. Sonra bu heykeltraşa malzemeler lazım. Keski çekiç falan. Sonra da bu heykeltraşın emek verip bu heykeli yapması lazım. İşte bunların hepsi fail neden. Yani maddenin forma dönüşme sürecinde yapılan işler, kullanılan malzemeler ve de bunun için emek harcayanlar.. Bunlar insan da olabilir hayvan da. Mesela tarlayı süren öküzleri fail neden olarak kabul edebiliriz.

 

Malzeme derken formu oluşturan maddeler değil. Buraya dikkat edin.. O formu oluşturmak için kullanılan alet edavattan bahsediyoruz. Mesela heykeli oluşturan mermer blok fail neden değil maddi nedendir. Ama heykeli yaparken heykeltraşın kullandığı çekiç, keski falan fail nedendir. Ya da yemeği yaparken kullanılan ocak, tencere, kaşık falan…

4.           Ereksel neden: Son nedenimiz ise ereksel neden. Yani amaçsal. Bu formun oluşmasındaki amaç ne? Yani durup dururken laf olsun diye olmuyor hiçbisey. Bi sebebi bi amacı olması lazım. Yani Allah bi böceği bile boş yere yaratmaz.

Mesela bi heykelin yapılmasındaki amaç nedir? İnsanlara bunu sergileyip onda bazı duygular uyandırmak. Mesela estetik bi heykel yaparsın, bununla insanlarda bir estetik duyguyu, güzel birşeye bakıyor olmanın zevkini uyandırmaya çalışırsın. Ya da bir liderin çok büyük bir heykelini yapıp o liderin ne kadar azametli olduğunu hissettirmeye çalışırsın. Ya da önemli bi şahsın heykelini yapıp bu sayede insanların onu sürekli hatırlamasını ve unutmamasını istersin.

Bunun gibi aslında oluşan her formun bir amacı vardır. Mesela bir ağaç hangi maksatla oluşur? Meyve vermek olabilir. Fotosentez yapmak olabilir. İklimi değiştirmek olabilir. Sıcakta gölge yapmak olabilir.

Ya da bir kitap yazarsın mesela. Yani boş kağıtları madde sayarsak, yazılıp basılıp ortaya çıkan kitap bir formdur. Kitabın amacı ne olabilir? İnsanları bilgilendirmek olabilir. Onlara güzel vakit geçirtmek olabilir.. Falan..

Yani Aristo’nun görüşüne göre kainattaki değişim bir amaca yöneliktir. Sebep sonuç ilişkisiyle oluşan bir süreç değil. Yani teleolojiktir. Bu kavramı önceki yazılardan birinde detaylı olarak açıklamıştık. Arayıp bulabilirsiniz…

 

İşte arkadaşlar. Aristo’nun varlığı açıklama süreci kısaca böyle. Platon’la olan farkını hissedebildiniz mi? Platon gerçekliği ötelerde, duyular üstü manevi bir alemde arar. Ama Aristo’nun felsefesi daha çok bu dünyaya yöneliktir. Ne varsa bu dünyada. Ne varsa gördüğümüz, duyduğumuz… Platon‘un bahsettiği o idealar dünyası varsa bile, onu da yine duyu organlarımızla algılarız. Zihnimizle, aklımızla, ruhumuzla falan değil…

Yani Platon için bir din adamı, Aristo içinse bir bilim adamı dersek eğer bence yanlış birşey söylemiş olmayız..

 

Şimdi çevrenizi bu felsefeye göre inceleyip, gördüğünüz varlıkları maddelerine ve formlarına göre inceleyebilirsiniz ve onları buna göre de sınıflandırabilirsiniz. Aristo düşünce tarihinde sınıflandırma olayına giren ilk kişidir ve bunu madde ve form bazında yapmıştır.

Mesela evleri sınıflandırsak nasıl sınıflandırabiliriz ? İki türlü :

1 – Maddesine göre : Ahşap ev, taş ev, metal ev..

2 – Formuna göre: Apartman, müstakil ev, villa…

Son olarak şunu söyleyim ki, felsefeyi tam olarak anlayabilmek için bunu pratiğe dökmeniz ve bu gözle dünyayı incelemeniz lazım.. Varlıkları, maddesine göre, formlarına göre inceleyip, maddeyi forma dönüştüren dört nedeni bulmaya çalışın… Atomik madde yapısına göre kodlanmış olan beyninizin bu şekilde dünyayı çok daha farklı olarak algılayacağına ve başka bir gözle varlıklara bakacağınıza emin olabilirsiniz..

Unutmayın… Her varlığın bir potansiyeli var.. Bütün mesele bu potansiyeli keşfedip onu işleyip forma dönüştürmek…

Yazı bitti bu kadar… Hadi şimdi dağılın!!!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUŞKUCULUK

PLATON II - İDEALAR

HERAKLİTOS