PİSAGOR
![]() |
Evet arkadaşlar.. Bugün sizlere Pisagor’u anlatayım diyorum… Ne dersiniz?
Şimdi, Pisagor deyince hepinizin aklına ilk gelen herhalde şu meşhur Pisagor teoremi. Dik üçgenin dik kenarlarının karelerinin toplamı hipotenüsün karesine eşittir.
Bi rivayete göre Hipotenüs, Pisagor'un karısının ismiymiş. Artık adam ne halt ettiyse kendini affettirmek için böyle bi yol denemiş herhalde…
Ama tabi ki Pisagor bundan ibaret değil. Dünya düşünce tarihine damgasını vurmuş büyük bir filozof..
Şimdi bu Pisagor MÖ 500lü yıllarda yaşamış. Samos adasında. Ege denizinde bi ada. Sonra ordaki diktatörle anlaşamayıp Güney İtalya’ya, Creton şehrine gidip yerleşiyor ve orda bi okul açıyor. Daha doğrusu dini bi tarikat kuruyor..
Evet tarikat. Yani Pisagor bildiğimiz tarikat şeyhi aslında.. Bir Anadolu tanrısı olan Apollon’a bağlı bi tarikat kuruyor. Şöhreti yayıldıkça yayılıyor. Müritleri bunu uçurdukça uçuruyor. Adına efsaneler, kerametler üretiliyor. İşte aynı anda bi kaç yerde göründüğü, öteki dünyaya gidip geldiği falan anlatılıyor. Daha yaşarken efsane oluyor yani adam..
Yani şöyle düşünün bi, bunun tarikatına giren kişi, Pisagor’u öyle hemen göremiyor. Pisagor bir perdenin arkasında ders anlatıyor ve yıllar sonra, o öğrenci eğer hak ederse, Pisagor bunu yanına çağırıyor ve Pisagor öğrenciyle bire bir görüşüyor. Yani huzura çıkıyor. Yıllarca bunun hayalini kuran öğrencinin o andaki yaşadığı heyecanı düşünmek bile istemiyorum…
Peki ne var bu tarikatta? Herşeyden önce tarikatta gizlilik esas. Sırları dışarı çıkarmanın cezası ölüm. Sonra komün hayatı yaşanıyor. Herşey ortak. Ve de o dönem için devrimsel bi gelişme sayılacak şekilde, tarikata kadınlar da kabul ediliyor.
Tarikatın önemli kurallarından bi tanesi de fasulye yemenin büyük günah sayılması… Yani müslümanlar için domuz eti neyse, Pisagorcular için de fasulye o..
Tarikat o kadar güçleniyor ki, bi müddet sonra devlete kendi müritlerini yerleştirip yavaş yavaş yönetimi ele geçirmeye başlıyorlar. Tabi bu çok ileri gidince, devletteki asıl yöneticiler buna kızıp bütün tarikatı katledip ortadan kaldırıyorlar, Pisagor canını zor kurtarıp İtalya’daki başka bir şehre Metapontion’a kaçıyor..
Bu dediğim olaylar 2500 sene önce arkadaşlar.. Günümüzde böyle mürit yetiştirip devlete sızmaya çalışan tarikatlar, cemaatler kalmadı şükür..
Ha şimdi.. Bu Pisagor ne demiş? İlk söylediği şey şu : İnsan beden ve ruhtan oluşur, beden çürür ama ruh yaşamaya devam eder, gidip bir başka bedene(insan ya da hayvan) girer. Mesela sen şimdi öldün, senin ruh çıkar, ahirete gider yargılanırsın, orda senin yaşadığın hayata göre hangi bedene gireceğine karar verilir. Mesela sen diyelim ki bi köleydin, çok iyi, güzel bi hayat sürdün. Sen dünyaya bi kral bedeninde ya da zengin asil bi adam olarak gelirsin. Ya da çok kötü bi hayat sürdüysen eğer, bi köpek bi eşşek falan olarak gelirsin.. Anladın?
Yani aslında çevremizde gördüğümüz hayvanlar, daha önceki hayatında insandı ama günahkar bir hayat sürdükleri için hayvan olarak dünyaya gelmişler. O yüzden Pisagor tarikatında et yemek de yasaktı. Hatta uzunca bi süre, sanırım 18. Yüzyıla kadar et yemeyenlere vejeteryan değil de Pisagoryan dendi.
Yani sen.. Ey bu satırları okuyan.. İnsan olarak dünyaya geldiğine göre önceki hayatında fena biri değilmişsin. Ama dikkat et, bi dahaki hayatın için garantin yok..
Hatta şöyle bi olay anlatırlar.. Büyük ihtimalle gerçek değildir tabi. Dalga geçme amaçlı uydurulmuştur. Ama baya komik.. Pisagor bi gün yolda giderken bi adam görmüş köpeğini sopayla dövüyor. Köpek de bas bas bağırıyor tabi. Pisagor hemen koşmuş, adamı tutmuş. Dur napıyosun demiş. Bu benim ölen arkadaşım falanca. Köpek olarak tekrar gelmiş dünyaya. Sesinden tanıdım. Aynı o ölen arkadaşımın sesine benziyor.
Pisagor bu sürekli ölüp tekrar dünyaya gelme olayına doğum çarkı demiş…
Peki bu doğum çarkından kurtulmanın imkanı yok mu? Yani ben bu dünyaya gidip gidip gelmek istemiyorum kardeşim artık dersen bunun da yolu var. Eğer ruhunu iyice arıtır temizlersen, o doğum çarkından kurtulursun ve bu dünyaya geri gönderilmez, öteki dünyada cennete yerleşirsin.
Hah işte… Can alıcı soru burda geliyor.. Ruhumuzu nasıl arıtacaz? Şimdi dediğim size komik gelebilir belki ama, değil.. Pisagor’a göre ruhu arıtmanın tek yolu matematikle uğraşmak..
Evet.. Matematikle uğraşmak ruhu temizler, arıtır.. Pisagor’un iddiası bu yöndeydi..
Niye böyle demiş peki?
Pisagor kainatın arkesinin sayılar olduğunu iddia ederdi. Yani ötekilerin dediği gibi, dünyada temel element ateş su falan değil, sayılardı. Dünyayı yaratan Tanrı, bunu yaparken sayıları kullanmıştı.
Mesela müzik.. Müzikteki harmonilerin, ses uyumlarının bildiğin matematik kurallarına göre işlediğini keşfetmişti. Daha önce Thales sayılarla hesap yaparak ay tutulmasının zamanını bilmişti. Gezegenlerin yeri falan matematik hesaplar sayesinde tahmin edilebiliyordu. Mısırlılar o koca koca piramitleri hesap kitap yaparak dikmişlerdi.
Aranızda sayısalcılar varsa bilirler. Tabiat kanunlarını anlamak isteyen fizik kimya bilimleri tamamen matematiğe dayanır.
Siz de kendi hayatınıza bi bakın. Baştan sona sayılarla dolu. Boyun, kilon, yaşın, bakkaldan iki ekmek, şu kadar hesap, bilgisayarınızın hızı, evinizin numarası, saatin kaç olduğu.. Say sayabildiğin kadar. Baktığın her yerde sayı var yani. Sayıların hayatınızdan çıktığını bi düşünsenize.. Belki de daha iyi olurdu bilemiyorum tabi. Daha bugün okudum Afrika’da mı Amerika’da mı ne yerel bi kabile varmış. Sayı olarak sadece bir ve ikiyi biliyorlarmış. Bir az demekmiş, iki çok.. Ayrıca kullandıkları dilde de geçmiş ve gelecek zaman kipleri yokmuş.. Yani adamlarda ne geçmişin pişmanlığı var ne de geleceğin kaygısı.. Herneyse…
İşte bunun için matematik kutsaldı, ilahiydi, Tanrının diliydi Pisagor’a göre. O yüzden arınmanın, temizlenmenin ana şartı da matematikti. Bilhassa da geometri.
Mesela bi daireyi ele alalım. İdeal daire. Nasıldır? Her noktası merkeze aynı uzaklıktadır. Değil mi?
Aynen.. Peki tabiatta, hayatta böyle ideal bir daire var mı? Yok..
Pergel de kullansak, ne kadar da dikkatli olsak, ideal bir daire çizmemize imkan yok. Milimetrik de olsa bi pürüz, bi eksik mutlaka çıkıyor.
İdeal daire sadece bizim zihnimizde var.. Aynısı üçgen için de geçerli, dikdörtgen için de…
Vay canına.. O zaman bu dünyadaki herşey kusurlu.. Sahte.. Gölge, yansıma.. Falan filan..
O zaman bu bizim gördüklerimiz, duyduklarımız da aslında hiç biri gerçek değil.. Gerçeğin, yani mükemmel olanın kötü bi taklidi, kopyası sadece..
Şener Şen’in kendisi dururken onun taklidini yapan adama bakan kimse gibiyiz yani…
Peki biz gerçeği nasıl bulacaz? Düşünerek… Akıl yürüterek bulacaz.. Yani öyle Miletlilerin iddia etiği gibi dağ bayır dolaşıp gözlem yaparak gerçeği bulmamızın imkanı yok. Sahte, gerçek dışı, aldatıcı olanı gözlemleyerek ne öğrenebilirsin ki?
Yani ideal daire dediğimiz olayı, yani gerçek daireyi biz zihnimizle bulmadık mı? Gözlemleyerek mi bulduk?
Sade bu değil. Mesela gördüğün o at kusurlu bi at. Ama mesela zihninde şöyle bi at canlandır.. Off.. Mükemmel..
Yani yalan da değil ha. Şimdi mesela kadın bi adama aşık oluyor. Daha henüz onu tanımıyor. Ve onun için onu zihninde kusursuz ve mükemmel olarak canlandırıyor.. Sonra evlenince, adamın kusurlarını eksiklerini gördükçe, yani gözlemledikçe o ideal adam yavaş yavaş kusurlu adama dönüşüyor.
Dördüncü Murad Bağdat’ı fethedince demiş ya hani. Bağdat’ın hayali kendisinden daha güzeldi diye… Aynı bunun gibi..
Mini etek de aynı felsefeye dayanır biliyo musunuz? Eteğin üst kısmını hayalimizde mükemmel olarak tamamlarız ve o yüzden bize çekici gelir.. Erkeklere yani.
O yüzden sevgili arkadaşlar.. Karşı cinsin ilgisini çekmek istiyorsanız eğer, mümkün olduğu kadar gizemli kalmaya bakın.. Bırakın onlar bilmedikleri yönlerinizi hayallerinde mükemmel olarak tamamlasınlar.
Yaw Pisagor’u anlatacaktım laf nereye geldi ya.
Şimdi gördüğünüz gibi Pisagor’un felsefesinin iki unsuru var. Birincisi ruh göçü. Öldükten sonra, yaşadığın hayata göre daha iyi veya daha kötü bi bedende tekrar dünyaya geliyorsun.
Yani reenkarnasyon. Ya da tenasüh de diyorlar. Bak şimdi ordan birisi zıplar, reenkarnasyonla tenasüh aynı şey diiiil diye bilmişlik yapar, valla hiç uğraşamam şimdi. Ben reenkarnasyon diyecem bundan sonra.
Bu reenkarnasyon inancı baya bi yayılmış bütün dünyada. Boru değil yani, bugün bütün dünyada bir milyardan fazla reenkarnasyona inanan insan var. Hindular, Budistler falan..
Peki reenkarnasyon inancının en fazla yer aldığı toplumlar hangisi sizce? Tabi ki kast sisteminin olduğu topluluklar. Yani pek çok sınıfın olduğu ve sınıflar arasındaki farkın çok büyük olduğu toplumlar.. En meşhuru Hindistan biliyorsunuz.. Ya da bilmiyorsunuz. Bilmiyorum şimdi..
Niye peki? Toplumdaki ezilen sınıfın isyanını engellemenin en kestirme yolu. Yani adama diyor ki, kardeşim sen köle olarak bu dünyaya geldiysen eğer… Bu senin suçun.. Kimsede suç arama. Demek ki önceki hayatında baya kötü bi adammışsın. Ben de zengin soylu biriysem eğer bu da önceki hayatımda iyi adam olduğum için. Hak ettim yani ben bunu. Sen de bu hayatında iyi bi insan ol, çalış çabala, bize güzel hizmet et.. Bi dahaki hayatında sen de zengin ol…
Cem Yılmaz’ın buna benzer bi esprisi mi vardı yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum. Bilen varsa yorumlara yazsın bi zahmet.
Pisagor’un bu yaklaşımı, kainatın sayılardan oluştuğu, gerçeğe gözlem yaparak değil akıl yürüterek ulaşıldığı gerçeği, sonraki yüzyıllarda gelen filozofları ve bilim adamlarını derinden etkilemiştir. Ve de tümden gelim yöntemini ortaya çıkarmıştır ve hakim kılmıştır. Çağdaş bilimin kullandığı tümevarım yöntemi ise uzun zaman küçümsenmiştir.. Bunları da bilmiyosanız araştırın valla. Şimdi iki saat de onu anlatamam.
Dediğim gibi, insanların sayılara bağlılığı, toplumsal, ticari, siyasi hayatı, günlük hayatı, bilimi, sayılara bağlaması ise Pisagor’dan sonra çığ gibi artmıştır. Pisagor’un dediğini dinleyen insanlar, bi de bakmışlar ki bildiğimiz şeyleri sayılarla ifade edince hayat çok daha kolaylaşıyor..
Hatta Küçük Prens kitabında çok güzel bi pasaj vardı bununla ilgili. Yani tam aklımda değil ama şöyle bişeydi. Çocuk diyor ki, büyükler niye sürekli sayılarla ilgileniyor. Mesela bi arkadaşım var desem, ses tonu nedir, hangi oyunları sever, koleksiyon yapar mı? diye sormazlar. Onun yerine kaç yaşında, kaç kardeşi var, kaç kilo, babası kaç para kazanıyor? Ya da bi ev gördüm çok güzeldi, penceresinde çiçekler vardı desem, o evi gözlerinin önüne getiremezler ama milyon dolarlık bir ev desem hemen tamam derler..
Neyse laf lafı açıyor, konuyu dağıtmayalım. Kainatın sayılardan oluştuğu inancı daha sonra Galile’ye de ilham vermiş, ve tabiat kanunlarını sayılara dökmek için ciddi uğraşlar vermiş ve başarmıştır da. Baya baya bi matematik formüller geliştirmiştir yani..
Pisagor’un felsefesini özetlersek:
- Ruh göçü vardır. Yani ölür ölür dirilirsin. İyi ya da kötü insan olarak yaşamana göre daha yüksek ya da daha düşük bir bedende tekrar dünyaya gelirsin.
- Dünyaya tekrar gelmek istemiyorum kardeşim ben diyorsan, ruhunu temizlemek zorundasındır. Ruh temizlemekse matematikle olur. Çünkü sayılar Tanrı’nın evrenle ve de insanlarla konuştuğu dildir.
Kısacası Pisagor insanlık tarihinin gördüğü en zeki, en ilginç ve de en tuhaf kişiliklerinden bi tanesidir.
Yazı bitti bu kadar. Şimdi serbestsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder