HELENİSTİK DÖNEM

 



Evet arkadaşlar.. Antik çağı bitirdik ve geldik Helenistik döneme..

Helenistik dönem dediğimiz MÖ 323 yılında, Büyük İskender’in ölümüyle başlıyor ve MÖ 32 yılında Roma imparatorluğunun bütün Yunan devletini ele geçirmesiyle son buluyor. Yani aşağı yukarı üçyüz sene süren bir dönem.

Şimdi, Helenistik döneme geçmeden önce, tarihin gördüğü en büyük komutan ve fatih olan Büyük İskender’den bahsedelim az. Büyük İskender Makedon kralı II. Filip’in oğlu. Aristo’nun da öğrencisi. Asıl ismi Aleksander. Tarihte “büyük” unvanı almış iki kişiden biridir. Diğeri de Şarlman. Tabi bizim de Muhteşem Süleymanımız var bu arada…

İskender’in babası II. Filip bir suikastla öldürülüyor ve yerine İskender Makedon kralı olarak tahta geçiyor. Henüz yirmi yaşında. Ve de hırslı bir genç. Hemen ordusunu hazırlıyor ve fetihlere başlıyor. Tam on üç sene sürecek olan  bir sefere çıkıyor. Yunanistan yarımadasını, Anadolu’yu, Mezopotamya’yı, Mısır’ı fethediyor. O dönemin en güçlü devleti olan Pers imparatorluğunu, yani İran’ı yeniyor ve İran’ı fethediyor. Sonra Hindistan’a yöneliyor ve Batı Hindistan’ı fethediyor. Yani Railway’le yolculuk yapar gibi geçtiği her yeri fethede fethede ilerliyor. 

Şimdi tabi sadece askeri olarak fethetmiyor. Fethettiği yerlerde değişiklikler yenilikler yapıyor İskender. Herşeyden önce gittiği yerlerde yeni Yunan şehirleri kuruyor. Buraya Yunanlıları yerleştiriyor. Kurduğu şehirlerden bi kısmı kendi adıyla anılıyor ki, bunların en meşhuru Mısır’daki İskenderiye şehri. Bi tanesi de Türkiyemizin sınırları içinde bulunan İskenderun. Daha bunun gibi onun adına kurulmuş dünyada pek çok şehir var. (Bi kısmı Aleksandriya diye geçer). Aradan ikibin seneden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bu şehirlerin hala onun adıyla anılıyor olması hayret verici gerçekten de.

Evet.. İskender aynı zamanda Grek kültürünün ve felsefesinin  bir hayranı. Kendini bir nevi bu kültürün bir havarisi olarak görüyor ve gittiği yerlerde Grek felsefesini yaymak için çabalıyor. Platon ve Aristo’yla tanışan doğulu halklar bu ilginç ve değişik bilgileri hayretle ve de sevinçle karşılıyor. Çünkü bu bilgiler onların önlerinde yeni ufuklar açıyor, hayata ve doğaya yeni bir bakış açısıyla bakmalarını sağlıyor ve tabi ki bu onların ilerlemesine, gelişmesine önemli katkılar sağlıyor.

Tabiki bu etkileşim karşılıklı. O dönemde doğuda felsefeden ziyade din hakim. Budizm ve Zerdüştlük en bilinen dinler. Ve de bu dinler doğa dini. Yani tabiatın kutsal sayıldığı dinler. Bu dinlerde İbrahimi dinler, yani Yahudilik ve Hristiyanlıkta olduğu gibi bilinç sahibi, kişiliği olan bir tanrı yok. Onlara göre tanrı tabiatın ta kendisi. Ve de Grek filozoflarının doğaya olan ilgisi de malum.

Bunun yanısıra tek tanrılı İbrahimi bir dine sahip olan Yahudiler de aynı bölgede, özellikle Mısır’da bolca mevcut. Tabi çok tanrılı bir dine inanan Grekler için tek bir tane tanrı kavramı oldukça yabancı ve absürt. Ancak yine de Yahudilerin inançlarından önemli ölçüde etkileniyorlar. Tabi tersi de geçerli. Yani Yahudiler de Grek felsefesinden etkileniyorlar.

O yüzden karşılıklı olarak birbirlerinden bilgi alışverişi yapıyorlar ve ortaya bir sentez çıkıyor. Doğu Batı sentezi yani. Helenistik dönemin aslında en belirgin özelliği budur. Doğu ve Batının kaynaşması.

İskender’in en büyük özelliği gittiği yerlerde yerel halkla iyi ilişkiler kurması ve kendini onlardanmış gibi göstermesi. Çünkü elde ettikleri toprakların sadece askeri bir güçle bir arada tutulamayacağını biliyordu. Halkın rızasını kazanmak şarttı. Bu yüzden de gittiği her yerde kendini onlardanmış gibi gösterdi. Mesela Mısır’a girince onların inancını benimsemiş gibi yaptı ve kendini Mısır Firavunu ilan etti. İskender’in unvanlarından bi tanesi de Firavundur. Yani Mısırlılara dedi ki, ben sizi firavunların altın çağına tekrar döndürmek için geldim. Kötü bi niyetim yok yani. Hani bizde var ya, Osmanlı geri gelecek.. Ha onlar da aynı bu şekilde, o koca koca piramitlerin dikildiği eski Mısır gelecek diye ümitlenmeye başlamışlar. Aynısını İran’da yapıyor ve kendini İran şahı ilan ediyor. Yahudilerin mabedine gidip kurban sunuyor.. Falan..

Bunun bi benzerini Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince yapmıştır. Osmanlı’nın Roma’nın bir devamı olduğunu söylemiş ve kendisine Roma İmparatoru, yani Kayser-i Rum unvanını almıştır. Bu Kayser-i Rum, yani Roma imparatoru ifadesi Fatih’ten sonraki bütün padişahların da unvanıdır aynı zamanda. Hatta bazı tarihçiler Osmanlı’yı müslüman Roma olarak görürler..Devlet sistemi kanunları falan çok benzediği için.

İskender’in yaptığı önemli değişikliklerden biri de Yunanlılar ve fethettiği yerlerin yerli halkını birbiriyle kaynaştırması olmuştur. O dönemde Yunanlılar kendilerini üstün ve seçilmiş bir ırk, diğerlerini ise barbar olarak görürdü. Barbarlar aslında Yunanlılara hizmet etmek için vardı. Bunlar icabında köleleştirilebilirdi. Ama bir Yunan’ın köle olması asla düşünülemezdi. Çünkü Yunanlılar hem savaşçıydılar hem de bilgeydiler.. Ve bu özelliğe sahip dünyadaki tek ırktılar. Tabi kendilerince..

Birinci dünya savaşından sonra Türkiye’yi işgal eden Yunanlıların yaptığı mezalimi gören İngiliz subaylarının şok geçirdiği söylenir. Medeniyetin kurucusu diye bildikleri milletin kanun kural tanımadan saldırması, yağmalaması, yakıp yıkması, yani kısaca çapulculuk yapması karşısında adamların Yunanlılar hakkında bütün fikirleri değişir.. Ve de kurtuluş savaşı sırasında Yunanlılara ciddi bir destek sağlamamalarının sebeplerinden biri olarak da bu gösterilir.

Ha işte Büyük İskender demiş ki, öyle Yunan Barbar ayrımı yok. Hepimiz kardeşiz. Irkçılığa paydos. Hepimiz eşitiz. Zaten artık şehir devletleri olayı bitti, artık imparatorluk var. Şehir devletinde siz yurttaştınız, ayrıcalıklıydınız. Ama artık yurttaş yok, teba var. Yani hepiniz benim tebamsınız ve de benim gözümde eşitsiniz. Zaten tersi bir durumda o imparatorluğu bir arada tutmanın imkanı yok. Ayaklanmadan, isyandan başını alamazsın. 

Tabi bu kendini seçilmiş olarak gören Greklerin pek hoşuna gitmemiş. Bu zamana kadar hep asşağıladıkları, küçük gördükleri o barbarlarla eşit olmak, onların kendileriyle aynı haklara sahip olması falan baya koymuş bunlara. Ama yapacak bişey yok. İşte İskender bunu pekiştirmek için o barbar denilen halkların kızlarıyla evlenmiş ve komutanlarını da bunu yapmaya teşvik etmiş, hatta zorlamış.

Ve geldik sona. MÖ 323 yılında Büyük İskender Babil’de bilinmeyen bir sebepten dolayı ölüyor. Daha 33 yasında. 13 sene süren uzun bir seferin ardından. Ölmese herhalde daha da duracağı yoktu. Bi on sene daha yaşasa neler yapardı kimbilir..

Ondan sonra gelen bütün liderler, komutanlar, Sezar, Napolyon, Fatih, Atatürk dahil, İskender’in taktiklerini okuyarak büyümüşlerdir. İskender hiç bir savaşta yenilmemiştir ve o zamana kadar hiç bilinmeyen askeri taktikler keşfetmiştir. Bugün hala askeri okullarda onun geliştirdiği taktikler okutulur.

İşte Helenistik dönem Büyük İskender’in ölümüyle başlar. İskender ölür ölmez kurduğu imparatorluk dağılır. Farklı farklı krallıklar ve imparatorluklar ortaya çıkar ve Helenistik döneme işte bu krallıkların ve imparatorlukların kendi aralarında çekişmeleri damga vurur.

Şimdi, bu Helenistik dönemin en büyük özelliği neler? Birincisi şehir devletleri dönemi bitmiş ve imparatorluklar dönemi başlamıştır. Artık yurttaş yoktur, teba vardır. İkincisi ise, doğu ve batı birbiriyle ciddi anlamda tanışmış, içiçe geçmiş, birbirlerinin kültürlerinden karşılıklı olarak etkilenmiştir.

Ve de bizi ilgilendiren yönü, yani dönemin felsefesi de buna göre oluşmuş ve gelişmiştir.

Yani bu yazıyı da işte onun için yazdım. O dönemin felsefesini anlamak için dönemin şartlarını, nelerin değiştiğini ve de geliştirilen düşüncelerin hangi şartlardan ve ihtiyaçlardan dolayı oluştuğunu bilmeniz şart.

Şimdi bi dahaki yazımızda bu Helenistik dönemin felsefesini incelemeye başlayabiliriz.

Hepinizi seviyorum…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUŞKUCULUK

PLATON II - İDEALAR

HERAKLİTOS