SOKRATES
Evet arkadaşlar… Nihayet felsefe tarihinde dönüm noktası olan kişiye, Sokrates’e geldik. Sokrates insanlığın düşünce tarihinde bir milattır ve felsefe tarihi Sokrates’ten önce ve Sokrates’ten sonra diye ikiye ayrılır.
Niye bu böyle peki? Çünkü Sokrates’ten önceki filozoflar doğa filozoflarıdır. Yani tabiatı incelemişler ve onun hakkında düşünmüşlerdir. Sokrates ise insan üzerine düşünmüştür. Ahlak, toplum ve devlet üzerine. Yani Sokrates bir doğa filozofu değil, bir “ahlak filozofudur”.
Nedir peki ahlak filozofu olmak? İyi ve kötü üzerinde düşünmektir. İyi nedir? Kötü nedir? İyi insan nasıl olunur? Kötü insan nasıl olunur? Ahlak felsefesi yani etik dediğimiz olayın ana konusu budur işte.
Şimdi, Sokrates MÖ 470 yılı civarında Atina’da dünyaya geliyor ve MÖ 399 yılında, yani yetmiş yaş civarında yine Atina’da bir mahkemede yargılanıyor, gençlerin ahlakını bozmak ve de Atina tanrılarını tanımamak suçlarıyla idama mahkum ediliyor. Daha sonra da baldıran zehiriyle idam ediliyor. İnandığı gibi yaşayıp ve de bu uğurda ölen çok az sayıda insandan bir tanesi yani.
Sokrates’in tıpkı Hz Musa, Hz İsa gibi bir peygamber olduğuna inanan insan sayısı da bir hayli fazladır bu arada. Sokrates de zaten zaman zaman kendini duyuran ve yanlış işler yapmasına engel olan daimon adlı bir ses duyduğundan bahsediyordu.
Sokrates, yaşadığı dönemde Atina’daki bozulmanın farkındaydı. Hem siyasi olarak hem de dini inanç olarak bozulmuştu. Devlet kurumlarına hiç de layık olmayan, işinin ehli olmayan insanlar getiriliyordu. Din ise aslından tamamen kopmuş ve hurafelerle, yalan dolanlarla dolmuş, zenginlerin çıkarına hizmet eden bir araca dönüşmüştü.
Sokrates ise bu yozlaşmaya karşı mücadele ediyordu işte. Ancak mücadele yöntemi çok ilginçti. Bilgeliğin ilk şartının birşey bilmediğini kabul etmek olduğunu söylerdi. Bildiğim bir tek şey var, o da hiç bişey bilmediğim. Bu yüzden kendisini diğer insanlardan daha bilge olarak görürdü. Çünkü onlar da birşey bilmiyor ben de. Ama ben, onlardan farklı olarak bilmediğimi biliyorum. Ve de öğrenmenin en temel şartı da bilmediğini kabul etmektir. Herşeyi bildiğini iddia eden inatçı cahil takımına bişey öğretmenin imkansız olduğunu o da biliyordu sonuçta.
Bilir misiniz bilmem ama, tasavvufta ”ben bilmem“ zikri vardır. Mürit bi kaç gün boyunca kim ne sorarsa sorsun bu cevabı verir.. Çünkü öğrenmenin, ilerlemenin ilk şartı, bilmediğini kabul etmektir.
Ve de bu insanlarla fikri alanda mücadele edebilmek için de ilginç bir yöntem geliştirdi: Sokratik yöntem. Yani bildiğini iddia eden bi insana, o konu hakkında hiçbisey bilmeyen birisi gibi sorular sorup, sonunda onlara gerçeği kendi ağızlarıyla itiraf ettiriyordu. Yani aslında o insanda zaten var olan, ama farkında olmadığı bir bilgiyi ortaya çıkartıyor, yani doğurtuyordu. Bu bakımdan Sokrates kendisini bir ebeye benzetir. Bilgi doğurtan bir ebeye. Tabi hiç bir doğum sancısız olmuyor değil mi? Bu arada Sokrates’in annesinin bir ebe olduğunu da hatırlatalım.
Mesela Meletos’la aralarında şöyle bi konuşma geçer:
- Meletos, sen benim düşmanım mısın?
- Evet.. Çünkü bütün ömrünü bu kenti yıkmaya adadın sen. Atina’nın yenilmesi, Sparta’nın işgali.. Hepsi de senin öğrettiklerin yüzünden.
- Bir adamın düşmanı ona kötülük eden kişi midir?
- Evet..
- Bir adamın dostu da ona iyilik eden kişi midir?
- Evet.
- Dostlarım benim aklı başımda bir öğretmen, yetenekli bir felsefeci olduğumu söylüyorlar. Bu doğru mu?
- Hayır yalan.
- Dostlarım demek ki bana yalan söylüyorlar.
- Evet.
- Bu iyi bişey mi benim için?
- Hayır
- Düşmanlarımsa benim yüzüme karşı boşa konuşan budala bir laf ebesi olduğumu söylüyorlar. Bu söyledikleri doğru mu?
- Evet sen öylesin çünkü.
- Peki bana karşı doğruyu söylemeleri benim için iyi bişey mi?
- Evet iyi bişeydir.
- Hani düşman kötülük eder, dost iyilik ederdi.. Senin dediğin doğruysa eğer, dostlarım bana kötülük ediyor, düşmanlarımsa iyilik ediyor…
Mesela bi seferinde Atina’yı işgal eden Sparta kralı sorar:
- Atina’yla Sparta düşmanken, Atina Sparta‘ya hiç iyilik etti mi?
Bunun üzerine Sokrates sorar:
- Zafer iyi bişey midir kötü bişey mi?
- İyi bişey..
- Karşıda düşman olmadan zafer kazanılabilir mi?
- Hayır…
- Sparta’nın zaferi düşmanı Atina sayesinde gerçekleşmedi mi?
- Evet.
- Demek ki Atina’nın Sparta‘ya bi iyiliği olmuş…
Hatta Güldür Güldür televizyon programında Sokrates’in parodisini yapmışlar. Orda Sokrates’in karısı öğrencilerinin içinde Sokrates’e bi ton fırça atıyor. Öğrencilerden biri de kahkalarla gülüp sen kılıbıksın hocam diyor. Bunun üzerine Sokrates başlıyor:
- Sana göre ben bir kılıbığım öyle mi?
- Evet.. Hem de bayraklısından..
- Yani bu evde hep onun sözü geçiyor ve asla onun sözünden çıkmıyorum, öyle mi?
- Evet..
- Ben onun sözünden çıkmadığım için karım bu evde daima mutlu değil mi?
- Evet…
- Eğer onun sözünü dinlemeseydim, o zaman karım mutsuz olurdu. Öyle mi?
- Evet..
- Az önce gördüğün kadın mutsuz ve öfkeli değil miydi?
- Evet..
- Demek ki mutsuz ve öfkeliyse ben onun sözünü dinlemiyorum.. İşte bu da benim kılıbık olmadığımın ispatı…
Sokratik yöntem oldukça etkili bi yöntemdir. Mesela bilinçli yöneticiler çalışanlarının bir yanlışını gördüğü zaman bunu doğrudan söylemek yerine çalışanına sorular sorarak düşünmeye sevkeder ve o işin yanlış olduğunu kendilerinin bulmalarını sağlarlar. Böylece çalışan da bunu kendi aklıyla bulduğu için onun da gururu okşanmış olur.
Her neyse… Mesela Sokrates zamanında Atina’da demokrasi vardı. Yalnız şimdiki gibi değil, bütün yurttaşlar katılırdı. Neydi adı ya bunun ? Doğrudan temsil mi ne öyle bişeydi. Yani bi kanun çıkacağı zaman, ya da değişeceği zaman isteyen her vatandaş meclise gidip oy kullanabilirdi. Şimdiki adıyla referandum yani. Vatandaş dediysem sadece 20 yasını geçmiş hür erkekler. Kadınlar ve köleler yok yani.
Ha şimdi Sokrates buna karşı çıkmış. Ve demiş ki, devlet yönetmek bu işi bilen, eğitimini almış ve tecrübe sahibi insanların yapması gereken bi iş. Ve de demokrasiyi savunanlara sormuş : Ayakkabın yırtılsa kime diktirirsin ? – Ayakkabıcıya.. Ev yaptırsan kime yaptırırsın ? – İnşaat ustasına.. Masa sandalyeyi kime yaptırırsın ? – Marangoza.. Peki o zaman devleti kimin yönetmesi, düzeltmesi lazım ?
İşte Sokrates bu şekilde üzerinde eski bi elbise, ayaklar yalınayak, bütün gün dolaşıyor ve bilge olduğunu, akıllı olduğunu, bildiğini iddia eden insanlara bu şekilde sorular sorup onların aslında hiçbirşey bilmediğini cümle aleme gösteriyordu. Bu da tabi ki onları çıldırtıyordu. Çünkü adamların elde ettikleri ne varsa halkın onlara gösterdiği itibar sayesindeydi ve Sokrates halkın gözünde onların itibarını yerle bir ediyordu. Böylece de günden güne düşmanlarının sayısı çoğalıyordu.
Sokrates kendini bir at sineğine benzetirmiş. Atina kocaman bir at.. Ben de onu sürekli rahatsız eden bir at sineği… Yaz günü size musallat olan bir sivrisineği düşünün tam bu anda…
Sokrates’in karısının çok geçimsiz, huysuz ve de şirret olduğu söylenir ki, aslında kadın haksız sayılmaz. İş yok, güç yok , bütün gün çarşı pazar dolaşıp felsefe yap. Sokrates felsefe dersleri de vermesine rağmen bundan da para almıyordu. Hangi kadın çeker bunu yani… Sokrates de zaten karısının haklı olduğunu söylermiş. Mutlaka evlenin.. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü çıkarsa filozof. Böyle bir sözü olduğu da rivayet edilir rahmetlinin.
Ha şimdi gelelim asıl kısma. Sokrates bir ahlak filozofudur demiştik değil mi? Sokrates’in temel ahlak prensibi ölçülü olmaktır. Yani itidalli, dengeli olmak.. Mesela cesaretin azı korkaklıktır, fazlası ise deliliktir ve de zararlıdır. Aslolan o dengeyi koruyabilmektir. Aynısı adalet için de geçerlidir.. Mesela hırsızlık işleyen birine cinayet cezası vermek aşırılıktır. Ya da dindarlık. Aşırısı ruhbanlığa girer ve sakıncalıdır.. Falan..
Peki bu ölçüyü, dengeyi nasıl ayarlicaz? Bunu yapmanın yolu da bilgidir. Yani bilgili kişi, erdemli kişidir de aynı zamanda..
Yani Sokrates demiş ki kısaca, “Erdem bilgidir“. İnsanlar cahilliklerinden, bilmediklerinden ötürü kötülük yapar. Hiçkimse kötü olduğunu bile bile kötülük yapmaz. Yani şu eğitim şart olayı..
Hırsızlığın kötü olduğunu bilen bi insan hırsızlık yapmaz. Adam öldürmenin kötü olduğunu bilen bi insan adam öldürmez. Uyuşturucunun kötü olduğunu bilen bi insan uyuşturucu kullanmaz. Sokrates’in felsefesi kısaca bu yönde.
Tabi ki şimdi buna tonla itiraz gelebilir. Mesela hırsızlık yapan adam hırsızlığın kötü olduğunu bilmiyor mu? Hayır bilmiyor. Hırsızlık kötüdür diye bişey duymuş. Ama bunu diyenlerin her söylediği doğru mu? Ayrıca hırsızlık niye kötü? Bu konuda yeterince bilgilendirilmiş mi? Hırsızlığın insanların emeğini çalmak olduğu, başka insanların belki de hayatını karartacağı, herkesin hırsızlık yapması durumunda toplumda anarşi ve kaosun oluşacağı konusu detaylı olarak o insana anlatılmış mı? Hayır.. Sadece hırsızlık kötüdür diye bi laf duymuş bi yerden. Öyle daha ne laflar duyuyoruz hergün değil mi aslı astarı olmayan…
Ya da mesela uyuşturucu? Uyuşturucunun zararlı olduğunu kullanan kişi bilmiyor mu? Hayır bilmiyor. Uyuşturucu zararlı demişler.. Ve kişi hemen şöyle düşünüyor: “Ee? Ne gibi bir zararı olabilir bunun? Aynı kimseler margarin de zararlı, zeytinyağı yiyin diyorlar. Ama ben yıllardır margarin yiyorum hiçbi zararını görmedim. Demek ki uyuşturucuyu da aynı böyle abartıyorlar..“
Zamanında bi proje için çalışırken uyuşturucu tedavi merkezlerinden birine ziyarete gitmiştim ve orda bir eroin bağımlısının son hızla, bakın vurabileceği son hızla diyorum, kafasını duvara vurduğunu gördüm. Dehşet içinde kaldığımı hatırlıyorum. Ve ordaki görevlinin bana söylediği şu: “Kafasını duvara vurduğu zaman hissettiği acı, uyuşturucu krizinden dolayı hissettiği acının yanında hiçbişey…“
Peki, bunu gören bir gencin, eroine başlama ihtimali var mı sizce? İşte erdem bilgidir derken kastedilen budur. Gerçek anlamda bilgi…
Kendini beşinci kattan niye atmıyorsun mesela? Çünkü çok iyi biliyosun ki ordan düşersen ölürsün. İşte sana bilgi. Bunun sonucunu çok iyi bildiğin için yapmıyorsun. E intihar edenler var? Onlar da ölümün bu hayattan daha iyi olduğunu zannediyorlar. Bak yine eksik veya yanlış bilgi. Ya da doğru bilgi de olabilir. Bilemedim şimdi.
Dolandırıcılık yapan bi insana sorsan mesela dolandırıcılık kötüdür der ama, bu sadece onun ağzında bir laftır genelde. Onun gerçekten kötü olduğuna hiç bi zaman yürekten inanmamıştır. Hatta çoğu zaman dolandırıcılığı üstün zekalarının bir ürünü olarak görürler ve de bununla övünürler. Merd-ı Kipti, şecaat arz ederken sirkatın söylermiş misali…
İstatistiksel olarak da baktığımız zaman, eğitim oranı yüksek bölgelerde suç oranının da düştüğünü görüyoruz ki, bu da Sokrates’in görüşünü doğrular niteliktedir.
Tabi bu görüşe sonradan pek çok itirazlar geldi. Psikolojik yapı, bilinçaltı, genetik faktörler falan.. Ama şu bir gerçek ki, Sokrates’in bu görüşü erdemli bi insan yetiştirmek için eğitimin ne kadar önemli bir faktör olduğu gerçeğini herkesin aklına yerleştirdi. Eğitim şart yani..
Asırlar sonra Katolik kilisesi bu görüşe karşı çıkmıştır ve “Erdem temiz kalptir“ demiştir. Erdemin bilgiyle hiç bi alakası yoktur demiştir yani. Katolik kilisesinin zaten insanların bilgilenmesinden pek hoşlanmadığı herkesin malumu. Erdem bilgidir görüşüyle erdem temiz kalptir görüşü ise uzun süre, ve hatta günümüzde dahi birbiriyle ciddi anlamda çatışmıştır.. Erdem, ya da güzel ahlak sonradan mı öğrenilir? Yoksa doğuştan mı gelir?
İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Bu nasıl okumaktır?
Sokrates de işte aynı bu şekilde, kendini bilmenin herşeyin başlangıcı olduğunu söylemiştir. Zaten Delphi tapınağının girişinde de “kendini bil“ yazmaktadır. Öğrendiğin bilgi seni değiştirmiyorsa, daha iyi bir insan yapmıyorsa, hatalarını ve kötülüklerini farkettirmiyorsa, o aslında bir bilgi değildir. Ezberlediğin bir takım kelimeler ve cümlelerdir sadece. Anlıyo musunuz şimdi bizdeki bu ezberci eğitim sisteminin sonuçlarını? Bu arada yukardaki şiir Yunus Emre’ye aittir. Tasavvufta genel olarak aslolan kalp temizliğidir ancak ve ancak kalp temizliğininse sadece ilimle mümkün olduğu sürekli olarak dile getirilir. Yani tasavvuf genel anlamda Sokrates’in erdem bilgidir görüşüne sıkı sıkıya bağlıdır.
Ve Sokrates, yetmiş yaşındayken mahkeme önüne çıkarıldı. Gençlerin ahlakını bozuyorsun dendi, kafirsin dendi.. Ve de baldıran zehiri içmek suretiyle idam edildi.
Şimdi ben ölüme gidiyorum, sizlerse yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Allah bilir.
Son sözleri de buydu Sokrates’in…
Allah mekanını cennet etsin.
Yorumlar
Yorum Gönder