PARMENİDES
Evet arkadaşlar.. Bugünkü yazımızda size Parmenides’i anlatacam.
Parmenides anlaması oldukça zor bir filozoftur. Ancak felsefeye kattığı devrimsel düşüncelerle kendisinden sonraki filozofları önemli ölçüde etkilediği için mutlaka anlamamız gereken bir filozof. Hiç gözünüz korkmasın, elimden geldiği kadar basit bir şekilde ve de günlük hayattan örneklerle size anlatmaya çalışacam.
Şimdi, Parmenides MÖ 400lü yıllarda Güney İtalya’da bir Yunan şehri olan Elena’da yaşamış. Önceki yazılarımızı okuduysanız, az çok anlamış olmanız lazım. Bizim Batı Anadolu’daki yani İyonya’daki filozoflar akılcıyken, Güney İtalya’daki filozoflar daha çok mistik takılmış. Havasından suyundan olsa gerek herhalde.. Bi de Güney İtalya‘da İran’ın saldırma tehlikesi yok Anadolu’da olduğu gibi. Yani savaş korkuları olmadığı için biraz hayal alemine dalmışlar..
Ha şimdi, Parmenides ne demiş? Şunu demiş özetle: Varlık vardır, yokluk da yoktur.
Basit bir cümle gibi duruyor demi? Nasıl varmış peki bu kanıya…
Demiş ki, düşündüğümüz şeyler vardır, düşünemediğimiz şeyler de yoktur…
Mesela ben bir elma düşünüyorum, armut düşünüyorum.. Bunlar var.. Yani düşünmekle olmak aynı şey aslında…
Ama yokluğu düşünebilir misin? Asla.. Kapatın gözlerinizi bi deneyin bakalım.. Ne düşündünüz? Büyük ihtimalle uzay boşluğunu. Ama uzay boşluğunda da yokluk, ya da boş alan yok.. Hidrojen var, ışınlar var.. Falan filan…
Demek ki: YOKLUK DİYE BİŞEY YOK…
Adı üstünde: YOK!
Yokluk beni mecbur etti, gurbeti ben mi yarattım? Muhlis Akarsu’yu da rahmetle analım burda..
Peki yokluk yoksa, o zaman burdan ortaya ne çıkıyor? Hiç bir şey yoktan var olamaz. Hiç bir şeyde varken yok olamaz…
Yani var olan her zaman vardı, şimdi de var.. Ve gelecekte de var olmaya devam edecek…
Peki, yokluk olmadığına göre, yani kainatta boşluk olmadığına göre, herhangi bi nesnenin, cismin hareket etmesine imkan var mı? Yok.. Niye? Nasıl hareket edecek? Boş alan mı var? Bir cismin hareketi demek, hareket edip geldiği yerin boş olması demek. Boş değilse nasıl hareket edecek..
Trafiğin tıkanması gibi düşünün. Trafik tamamen durmuş. Bu trafikteki bir arabanın hareket etmesine imkan var mı? Sağı solu, önü arkası hep araba..
E peki o zaman bu gördüğümüz hareketler ne? Ben yürüyorum, zıplıyorum, ağaçtan yere yaprak düşüyor, nehir akıyor,çatıdan kiremit düşüyor… Hatta insan neslinin üremesi dahi bi takım hareketlere bağlı..
Ha onlar mı diyor? Onlar duyu organlarının sizi yanıltması. İllüzyon. Yani hareket yok ama, o yalancı göz size hareket varmış gibi gösteriyor…
Yani kısaca diyor ki duyu organları yalancıdır..
Duyu organlarının sizi sık sık yanılttığına şahit olmuşsunuzdur. Mesela bi demir çubuğu yarısı dışarda kalacak şekilde suya sokun. Çubuk kırılmış gibi görünür. Ama çubuğun kırılmadığını kesinlikle biliyorsunuz. Bak gözünüz nasıl yanılttı sizi…
Ya da İnternette dolaşan şu resim.. İlk bakışta yaşlı bi kadın görürsün ama daha dikkatli bakınca aslında bunun genç bi kadın olduğu anlaşılır..
Ya da destekli sütyen mesela… Gözleriniz size küçüğü büyük olarak gösterir ama işin aslını öğrendiğiniz zaman hayal kırıklığı yaşarsınız…
Yani şöyle düşünün. Siz sarayınızdan çıkmayan bir kralsınız. Ajanlarınız var… Bunlar size dışardan sürekli haber getiriyorlar.. Ama getirdikleri haberlerin çoğunluğu yalan. Bu yüzden sizin dış dünyayla ilgili tamamen yanlış ve alakasız bir fikriniz oluyor..
İşte duyu organları aynı bu yalancı ajanlar gibidir..
Evet arkadaşlar.. Kısaca yani.. “Görünüş insanı aldatır”. Bu yüzden her gördüğümüz hakkında peşin hükümlü olmamamız, insanları yargılayıp hüküm vermememiz ve de işin aslını öğrenmeye çalışmamız, görünenin arkasındaki görünmeyeni keşfetmemiz lazım. İşte bunu yapabilen kişiye hikmetten bir parça verilmiş demektir.. Yapamayansa avam sınıfındandır.
İnsanların çoğunluğunun duyu organlarına kayıtsız şartsız inanmasından en çok siyasetçiler ve medya yararlanır. Mesela İnternette dolaşan şu resme bi bakın ve gördüğünüz şeyin sizi nasıl basıt bir şekilde yanılttığını anlayın..
Bazen bu duyu organlarına inanıp peşin hükümlü olmanın çok daha da trajik sonuçları olabiliyor. Mesela Anadolu’da şöyle bi hikaye anlatılır. Oğlu askerde olan yaşlı adam, gece gelininin odasından bir erkek sesi duyar. Gelininin oğlunu aldattığını düşünen adam öfkeyle tüfeği kapar, odaya girer, ikisini de öldürür. Sonra bi bakar ki, oğlu gece yarısı askerden izinli gelmiş..
Her neyse.. Bu yüzden de der ki Parmenides.. İki yol var önümüzde. Gerçeğin yolu… Ve de zannın yolu..
Zannın yolu dediğimiz işte, yukardaki gibi, gerçeğe dayanmayan, delilsiz, duyu organlarımızın bizi aldatması sonucu edindiğimiz yalan yanlış bilgiler. Bi nevi dedikodu yani.. Falanın kızını falancanın oğluyla parkta elele görmüşler..
İnsanların çoğu zanna inanır diye bi Kuran ayeti de var hatta…
Gerçeğin yolu nedir peki? Gerçek dediğimiz olaya düşünerek yani, aklımızı kullanarak ulaşabiliriz..
Şimdi bu gerçek olayına sonra dönelim ama, Parmenides’in çok önemli bi söylemi daha var.. Hatta Parmenides deyince çoğu kimsenin aklına bu söylem gelir. Parmenides, Heraklitos’un aksine demiş ki: “HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ”.
Yani kainatta hiçbirşey değişmez. Herşey aynı kalır. Geçmişte nasılsa, şimdi de öyledir ve gelecekte de öyle olacaktır..
Niye peki böyle demiş? Çünkü herhangi birşeyin değişmesi demek, o şeyin « yok olup » yeni bişeyin yoktan var olması demek..
Mesela Ahmet zayıf cılız bir genç. Sonra bu Ahmet vücut çalışıyor, kas yapıyor. Parmenides’e göre zayıf, cılız Ahmet yok oldu. Kaslı Ahmet’se yoktan var oldu.
Ha yukarda ne demiştik hatırlayın.. Yokluk diye bişey yoktur.. Bu yüzden hiç birşey yoktan var olmaz. Ve hiç birşey de varken yok olmaz..
“Yokluktan varlık çıkmaz” sözü yine Parmenides’e ait meşhur bir söz..
Peki bu gördüğümüz değişimler ne? Onlar da yine aynı hareket olayında olduğu gibi, duyu organlarımızın bizi aldatması..
Yani aslında gördüğümüz duyduğumuz şeyler, masa, ağaç, arkadaşım, annem, sevgilim.. Bunlar gerçekten var mı? Yoksa gözümüz, kulağımız, burnumuz bizi aldatıyor mu? Bunu hiç bi zaman bilemeyiz. Hatta ben kendim var mıyım? Bunu da bilemem. Aynaya baktığım zaman birini görüyorum ama, gerçekten var mı öyle biri? Yoksa bi hayal mi görüyorum? Bu belirsiz..
Şener Şen’in bu konuyla ilgili “GÖLGE OYUNU“ diye fazla bilinmeyen felsefi bir filmi var. İzlemenizi tavsiye ederim. Yönetmeni Yavuz Turgul.
Asırlar sonra Descartes gelmiştir ve « Düşünüyorum öyleyse varım » diyerek bu problemi çözmüştür.
Şimdi, değişim olmadığına göre, yani herşey geçmişte nasılsa, şimdi de öyledir ve gelecekte de öyle olacaktır demektir bu. Öyle değil mi ? Öyleyse eğer « zaman » diye de bişey yok. Zaman denilen olay da aslında duyu organlarımızın ve beynimizin bize oynadığı bi oyun. Öyle değil mi?
Yani, geçmiş, gelecek ve şimdi.. Hepsi de birdir ve hepsi de şu andadır..
Bunu anlamak biraz zor evet biliyorum. Ama biraz da düşünün üzerinde. Belki anlarsınız. Çok da şey etmeyin. Yani düşünmek önemli bi iş. Zorda kalmadıkça yapmicaksın. Matrix diye bi film vardı. Seyrettiniz mi?
Bakın bununla ilgili “Inception“ diye bi film vardı. Herhalde Leonardo di Caprio oynuyordu. Tam emin değilim şimdi. Ama o filmde zaman kavramı ciddi ciddi irdelenmiş. Bi teknoloji bulmuşlar. Adamı uyutup istediği rüyayı gösteriyorlar. Adamı mesela koyuyorlar rüyasında güzel manzaralı bi yere. Disco, müzik, dans, şampanya, güzel kadınlar… Adam orda bi otuz yıl falan yaşıyor. Sonra bi uyanıyo ki dünyada iki saat falan geçmiş.
Yani asırlar sonra Einstein’ın zamanın göreceli olduğunu, sabit olmadığını, hıza göre değiştiğini keşfettiğini düşünürsek.. Yani mesela saniyede 250 bin km giden bi uzay aracınız olsun, bununla uzayda bir sene falan dolaşın, dünyaya tekrar döndüğünüzde bir de bakmışsınız ki, atıyorum 250 yıl falan geçmiş.
Yani aslında Parmenides’in zamanın bir yanılsama olduğunu ta o zamandan keşfetmesi, bana göre gerçekten de büyük bir buluş.
Şimdi aklınıza şöyle bi soru gelmiş olabilir. Ya da gelmemiş de olabilir.. Bilmiyorum.. Şimdi yukarda dedin ki düşünülebilen şey vardır. Ondan sonra dedin ki, gördüğün ağaç, masa falan gerçek olmayabilir. Ama ben bunları düşünüyorum. Nasıl olacak bu?
El cevap: Evet düşündüğüne göre onlar vardır. Sen mesela masayı düşünüyorsun. Demek ki kainatın herhangi bir yerinde gerçek bir masa var. Ama o gördüğün, dokunduğun masa gerçek masa mı? İşte burası şüpheli..
Her neyse devam edelim. Şimdi Parmenides demiş ki, değişim yoksa, hareket yoksa, o zaman bütün varlık aslında birdir. Yani bu dünyada çokluk sandığımız şeylerin aslında hepsi birdir, tektir. Bir bütünün parçasıdır.
Ve Parmenides bu bütüne “VARLIK” adını vermiştir.
Diğer ne varsa hepsi bu varlığın bir parçasıdır.. Monizm, Evrenin Birliği, Vahdeti Vücut… Varlığın birliği yani.. Gitti kesret, geldi vahdet…
Bu varlığın birliğini anlama olayı gerçekten biraz zor. Birazcık olsun gözünüzde canlanması için, bir ağacı düşünün mesela.. Bu ağaç tek başına bütün, tek bir varlıktır değil mi ? Yani ağaç deyince bütün, tek bir ağaç gözümüzde canlanır. Ağacın üzerindeki dallar, yapraklar, meyveler.. Hepsi de bu ağacın bir parçasıdır..
Ya da dünyaya uzaydan bakan bir astronotu düşünün. Belki daha kolay anlarsınız. Soluk mavi nokta.
İşte bu « VARLIK » dediğimiz, bölünmez, değişmez, yaşlanmaz, çürümez, ölmez.. Ve de homojendir.. Yani her tarafı aynıdır.. Bu yüzden de küre şeklindedir..
Var olan herşey işte bu « VARLIK » ‘tan meydana gelir. Yani kainatın arkesi ateş, hava, su falan değil, « VARLIK »’tır…
Şimdi varlık bölünemiyorsa o zaman otomatikmen şöyle bir sonuç da ortaya çıkıyor : « Zıt kutup diye bişey yoktur »
Bakın yine Heraklitos’un tersine bişey söyledi. Herhalde iyice gıcık olmuş bu Heraklitos’a.
Peki zıtların çatışması yoksa ne var? Eksiklik var. Mesela bi oda soğuksa, orda ısı eksikliği var demektir. Oda karanlıksa, orda ışık eksikliği var demektir. Hafızan zayıfsa B12 vitaminin eksik demektir. Yani bir yerde bir sorun varsa, orda bi eksiklik var demektir.
Yani Heraklitos gibi, düşmanınla savaşıp onu yok etmeye odaklanmak, rakibinin eksiklerini, zayıflıklarını aramak yerine, kendine odaklan, kendindeki eksiklikleri keşfet ve onları yok etmeye çalış.
Evet arkadaşlar.. Parmenides’i elimizden geldiği kadar sizlere anlatmaya çalıştık. İnşallah kafanızda bir soru işareti kalmamıştır.
Şimdi, Parmenides’in bu fikirleri tabi ki baya bi uçuk bulunmuş sonraki filozoflar tarafından ve geniş ölçüde kabul görmemiş. Ancak Parmenides felsefeye bazı yeni fikirler getirmiş ve bunlarla kendinden sonraki filozofları, Platon dahil, önemli ölçüde etkilemiştir. Nedir bunlar?
- Herşeyden önce mantık denilen olayı keşfetmiştir. Yani bir doğrudan, düşünerek, mantık yoluyla başka doğrular bulma.
- Değişmezlik fikrini ortaya atmış. Tamam hiç bişeyin değişmediği çok uçuk bi görüş ama, bu kainatta mutlaka değişmeyen bir öz, cevher yani “TÖZ” olmalı. İşte sonraki filozoflar bu tözü aramaya çıkmışlar..
- İlk defa duyu organlarının güvenilirliğini sorgulamıştır. Ve bu görüş sonraki filozofları önemli ölçüde etkilemiştir.
Bu yazımız da burada bitti. Bi dahaki yazıda görüşmek üzere hoşçakalın….
Yorumlar
Yorum Gönder