EPİKÜRCÜLÜK
Evet arkadaşlar. Epiküros’u anlatıyoruz şimdi size. Epiküros MÖ 341 yılında Samos adasında doğmuş MÖ 270 yılında Atina’da ölmüş, 600 sene boyunca etkili olacak bir felsefe kurmuş büyük bi filozof.
Epiküros erdem yerine mutluluğa odaklanmış.
İnsan nasıl mutlu olur? Bunu düşünmüş. Ve de insanın mutlu olmasının yolunun
haz, yani zevk olduğuna karar vermiş. Çünkü demiş, insan doğası gereği hazzın
peşinden koşar. Ta çocukluktan itibaren hem de.
Kısaca Epiküros felsefeye haz olayını getiren
kişi. Ona göre haz herşeyin başlangıcı.
Ancak şimdi haz deyince, hedonistlerle
karıştırmayın. Epiküros’un hazdan anladığı çok farklı. Ona göre haz, acının
yokluğu demek. Hem fiziksel acının hem de ruhsal acının. Bu da insanın
toplumdan uzak, münzevi, sade bir hayat
yaşamasıyla gerçekleşir ancak.
Epiküros’un haz deyince anladığı öyle içkiler,
seks partileri, lüks yemekler pahalı arabalar falan değil yani. Bunlar sadece
kısa süreliğine insana zevk verir. Ama bi müddet sonra acısı çıkar. Mesela çok
yemek yersin, midene oturur, ya da içkiyi çok içersin, sarhoş olursun, kusarsın
sabah uyanamazsın… E şimdi sen buna zevk mi diyorsun yanı?
O yüzden de aslolan uzun süreli ve de sürekli
olan hazdır demiş Epiküros..
Peki bunu nasıl bulacaz?
Epiküros insanın isteklerini üç kategoriye
ayırmış :
- Doğal
olan ve gerekli istekler: Yeme, içme, uyku, barınma… Bunlar olmazsa olmaz olan
ihtiyaçlar..
- Doğal
olan ama gerekli olmayan istekler: Pahalı yemekler, pahalı bir ev, lüks bir
araba… İnsanın bunları istemesi doğaldır ama bunlar gerekli değildir. Yani bir
yerden bir yere gitmek için Ferrarı sahibi olmak zorunda değiliz.
- Boş
istekler : Şan şöhret, ihtişam, mal mülk, zenginlik, makam mevki.. Bunlar doğal
olmayan, sadece hırstan ötürü istenen şeyler..
İşte mutluluğun şartı doğal yaşamaktır ve de
bu yüzden eğer mutlu olmak istiyorsak doğal ihtiyaçların peşinden gitmemiz
lazım. Doğal ve gerekli ihtiyaçlar. Çünkü bunları elde etmek kolaydır. Üstelik
bu tür zevklerin de bir limiti vardır. Yani karnımız doyduktan sonra yemek
yiyemeyiz değil mi? Bu da insana doymuşluk hissi ve tatmin verir.
Eğer sadece doğal ve gerekli isteklerimizin
peşinden gidersek, bu bize yeterince haz verir ve yeterince mutlu oluruz. Yani
karnın acıkınca ha mantarlı şato biryan yemişsin, ha peynir ekmek yemişsin.
İkisi de aynı derecede karnını doyuruyor. Karnın doyduktan sonra ne farkeder?
(Tabiki bu Epiküros’un görüşü. Sağlığımız için almamız gereken proteinlerden
vitaminlerden falan haberi yok besbelli rahmetlinin…)
Epiküros diyor ki, fakirlik ve zenginlik olayı
bizim onu nasıl tanımladığımızla ilgili. Hayatımızı doğaya göre yaşarsak hiç
bir zaman fakirlik çekmeyiz. Ama insanların görüşüne, topluma göre bunu
belirlersek, her zaman fakir kalırız.
Çünkü topluma göre, belirli dereceye
erişemediysen, belirli bir kazancı elde edemediysen, fakirsindir ve aslında bu
hırs hiç bitmez. Her zaman senden daha üstün daha iyi birileri olur. Ve o
yüzden de sen her zaman kendini fakir hissedersin. Doğru mu? Doğru..
Gereksiz isteklerin bir sınırı yoktur. Yani ne
kadar kazansan da sonu gelmez. Güç sahibi oldukça mesela daha fazla güç sahibi
olmak istersin. Bu da insanı ahlaksız hareketlere sürükler. Hatta iş en
yakınlarını öldürmeye kadar gider. Bu hırs, bu kazanma tutkusu da insanı mutsuz
yapar. Sahip olduklarının tadını çıkaramazsın. Yani orda haz yoktur. Haz
olmayan yerde de mutluluk yoktur.
Yani aslında en büyük zevk, en büyük haz,
acının, sıkıntının en az olduğu yerdedir. Bu da doğaya uygun bir şekilde,
sadece doğal ve gerekli olan ihtiyaçları sağlayarak olur. Azıcık aşım kaygısız
başım yani.
Epiküros bu felsefesini kendisi çok güzel bi
şekilde uygulamış. Hayatı boyunca sadece ekmek, zeytin ve de suyla beslenmiş.
Bazı özel günlerde ekmeğin yanına peynir de yermiş ve de ucuz şaraptan içermiş.
Tabi arada bir peynir yediği için ondan aldığı zevk, senin mantarlı şato biryan
yerken aldığın zevkle aynı. Mutluluk işte bu oh be dermiş. Yani lüks şeyler,
pahalı elbiseler, güç kuvvet, şan şöhret, makam mevki edinme derdi yok. Gayet
sade bir yaşam sürüyor.
Mesela evliliğe ve cinsel ilişkiye de
karşıymış Epiküros. Evlenip de mutlu olan var mı demiş? Tartışmalar, kavgalar,
kıskançlıklar, sahiplenme hissi.. Evlilik de yok, cinsel ilişki de demiş.
Peki ne var o zaman? Arkadaşlık var dostluk
var demiş. En güzel, en hakiki sosyalleşme ve insan ilişkisi arkadaşlıktır,
dostluktur demiş Epiküros. Çevresinde dostları olan kişi mutlu olur demiş.
Bunun bi benzerini Baba filminde Marlon Brando oğullarına söylüyordu. Para
değil dost biriktirin diyordu.
Bütün bunların yanı sıra demiş ki Epiküros,
insanı korku ve endişeleri de mutsuz yapar ve de bütün korkuların kaynağı
aslında iki tane: Birincisi Tanrıların gazabından korkma, ikincisi de ölüm
korkusu. Daha doğrusu ölümden sonra cezalandırılma korkusu. O yüzden yeni bir
din anlayışı geliştirmiş. Tanrıların kainatı yarattığını ve bir daha insanlara
karışmadığını söylemiş. Öldükten sonra da tamamen yok oluyoruz, tabiata
karışıyoruz, kayboluyoruz demiş. Bu yüzden öldükten sonra herhangi bir
cezalandırma yok.
Zaten Democritüs’ün atom fikrine inanan bir
materyalistti Epiküros. Yani herşey maddeydi ve herşey atomlardan oluşuyordu.
Yani öyle ruhsal, metafizik şeyler yoktu ona göre. Ölünce olan şey
atomlarımızın birbirinden ayrılması ve doğaya karışmamız. Bu kadar. Yani yok
oluş.
Ben varken ölüm yok. Ölüm varken ben yokum.
Epiküros’un meşhur sözü.
Epiküros büyük bir ev satın almış ve
bahçesinde takipçilerine bu felsefeyi anlatmaya başlamış. Felsefesi de bayağı
bi taraftar bulmuş kendine ve gitgide yayılmış. Yani adam sonuçta mutluluğun
formülünü bulmuş değil mi? Öldükten
sonra da felsefesi devam etmiş. Özellikle Akdeniz çevresinde, İspanya’dan
Filistin’e kadar, 600 sene boyunca münzevi, kendi halinde, sade bir hayat
yaşayan bir sürü Epikürist topluluklar oluşmuş.
Ta ki beşinci yüzyılda Hristiyanlık hakim
olana kadar. Hristiyanlığın Ortaçağ’da hakim olmasından sonra Epikürist
toplulukların pek çoğu manastırlara dönüşmüş. Aslında şu anda manastır hayatı
olarak bildiğimiz yaşam tarzı Epikürist yaşam tarzının Hristiyanlarca dönüştürülmüş halidir. Ancak tabiki
Hristiyanlıkta Epikürizm’den farklı olarak ahiret ve ölümden sonra
cezalandırılma inancı önemli bir yer tutmakta.
Şimdi günümüzde Epiküros’un felsefesini
uygulama imkanımız var mı? Çok zor. Yani kimse bu devirde peynir ekmekle
yaşamaz. İstisnalar hariç tabi.
Ama şöyle bişey de var. Toplum bize sürekli
çalışmayı, para kazanmayı, ev, araba sahibi olmayı dayatıyor adeta. Bunları
yapamadığın takdirde seni ise yaramaz bi serseri olarak görüyor nerdeyse. Ve de
bu da insanı haliyle depresyona sokup mutsuzluğa itiyor. Yani aslında Epiküros
haklı çıkıyor. Mutluluğun şartı mümkün olduğu kadar toplumdan uzak, gerekli
olmayan isteklerimizi elde etme hırsından uzak
ve de etrafımızda dostlarımızla birlikte bir yaşam sürmekte. Hırs yoksa
eğer, ya da diğer insanları geçme yarışı yoksa eğer, o zaman mutsuz da olmayız.
Ayrıca kıskançlık ve haset oklarını üzerimize çekip
düşm an sahibi de olmayız. Diger insanların kıskançlığı onemli bir mutsuzluk
sebebi olsa gerek.
Yani sadece doğal ve gerekli olan ihtiyaçlarla
yetinmek. Yeme, içme, uyuma, barınma.. Bunları yapabiliyorsak eğer, etrafımızda
da dostlarımız varsa hayattan yeterince zevk alıyoruz demektir ve bu da
mutluluğa giden tek yol demektir..
Her neyse arkadaşlar.. O zaman, mutlu olmak
istiyorsanız, Epiküros’un bu felsefesini bi deneyin.. Sadece gerekli olan
ihtiyaçlarınızla yetinin ve geri kalanından vazgeçin. Sonucu yorumlara
yazarsanız sevinirim. Hadi kalın sağlıcakla…
Yorumlar
Yorum Gönder