PLATON II - İDEALAR
Evet Platon deyince ilk akla gelen felsefe, idealar. Bugün de onu anlatalım size.
Nedir bu idealar? Öncelikle şunu bilelim. Platon’a göre bu dünya, yani gördüğümüz, duyduğumuz, yani duyu organlarımızla algıladığımız dünya gerçek değildir, yalandır, sahtedir..
Niye böyledir peki? Çünkü sürekli değişir. Sürekli değişen birşeyinse gerçek olması mümkün değildir.
Gerçek dediğin şeyse asla değişmez. Ezeli ve ebedidir. Yok olmaz, çürümez, eskimez.
O zaman bizim göremediğimiz duyamadığımız başka bir dünya, başka bir gerçek, başka bir alem olmalı.
İşte Platon bu aleme idealar alemi demiş.
Ne var bu idealar aleminde peki? Bu dünyada gördüğümüz sahte şeylerin asılları var. Ve bu sahte dünyadaki şeyler, o ideal dünyadaki gerçek varlıkların, yani ideaların birer taklidi, kopyası, gölgesidir sadece.
İşte felsefede bu görüşe idealizm deniliyor..
Kısaca, bu dünya, yaşadığımız dünya, yalan bir dünyadır.
Mesela bi kedi görüyorsun değil mi? İşte o kedi sahte bir kedidir. Asıl ideal, mükemmel kedi o idealar dünyasındadır ve senin gördüğün bütün kediler o ideal kedinin bir taklididir.
Sade kedi değil, ideal insan, ideal ev, ideal internet sitesi, ideal elbise, ideal yiyecek, ideal cep telefonu.. Hepsi hepsi o ideal dünyadadır. Bu dünyada gördüğün herşey o idealin kötü bi taklididir sadece..
Şöyle düşünün bi. Pazarda satılan üzerine Adidas damgası basılmış ucuz T-shirtü düşünün. İşte nasıl ki bu T-shirt gerçek Adidas markasının taklidiyse, bu gördüklerinde aynı onun gibi bi taklit.
Bu idealar dünyası nerde diye sormayın sakın. Paralel evrende, başka bi boyutta, ya da zihnimizde..
Zihnimizde diyenler daha fazla. Çünkü Platon’a göre her insan dünyaya bu ideaları bilerek gelir. Çünkü insan ruhu idealar alemine aittir ve ordan gelmektedir. Ancak dünyaya gözlerini açınca bunları unutur.
Yani Platon’a göre öğrenme dediğimiz olay, aslında bildiğimiz ve unuttuğumuz şeyleri yeniden hatırlamaktır.
Yani insan dünyaya “Tabula Rasa” denen şekilde, bomboş bir zihinle gelmez.
Sadece kedi, masa, insan gibi somut varlıkların değil, soyut varlıkların da ideası vardır. Mesela ideal güzellik oradadır. Bu dünyada bizim güzel dediklerimiz aslında o ideal güzellikten bir parça almışlardır sadece.
Ve de bu dünyadaki güzellik görecelidir. Birine göre güzel olan ötekine göre çirkin olabilir. Mesela dişi bi maymun sana göre çirkindir ama erkek maymunlara sorsan belki de o bir afeti devrandır.
Bi de bu dünyadaki güzellik zamanla solar, kaybolur ve yok olur. Halbuki ideal güzellikte hiç bir değişme bulamazsın. O her zaman güzeldir.
Sadece güzelliğin değil, adaletin de, cesaretin de, erdemin de ideali ordadır. Bu dünyada bu sıfatlara haiz olanlar o idealardan bir pay almışlardır sadece.
Ve de bütün ideaların üzerinde, en büyük ideal olan, mutlak İYİ ideali vardır.
Şimdi, önceki yazıları okuduysanız eğer, görürsünüz ki, Platon Heraklitüs’ün herşey değişir felsefesiyle, Parmenides’in hiçbişey değişmez felsefesini birleştirmiştir. Evet, duyular dünyasında herşey sürekli değişir. Ama Parmenides’in felsefesinden yola çıkarsak, gerçeğin asla değişmeyeceğini biliriz. Demek ki gerçek duyular üstü bi yerde.
Biz bu idealar dünyasına ise ancak zihnimizle ya da ruhumuzla ulaşabiliriz.
Platon’un idealar dünyası hem Hristiyanlıkta hem de Müslümanlıkta oldukça etkili olmuştur. Ruhu, ya da zihni arındırıp, belli disiplinlerden geçirerek gerçek dünyaya, idealar alemine ulaşmak için çeşitli eğitimler geliştirilmiştir.
Tasavvuftaki seyri süluk dediğimiz olay mesela. Mürit, bilge bir şeyhin önderliğinde, çeşitli çalışmalarla, zikirlerle, ibadetlerle nefsini arındırır, temizler, derece derece yükselerek en sonunda kamil bir insan olur.
Yunus Emre olsun, Mevlana olsun, hepsi de bu yoldan geçmiştir. Mevlana mesela meşhur Mesnevi eserinde Platon’a olan hayranlığını defalarca ifade eder. (O Platon’dan Eflatun diye bahseder gerçi).
İdealar dünyasının tasavvuftaki adı “mana alemi” dir. Duyularımızla algıladığımız bu dünyanın adı ise “varlık alemi” dir.
Mevlana idealar dünyasına aşkı da eklemiştir. Bi insana duyulan aşk, sahte aşk, yani mecazi aşktır aslında. Gerçek aşk ise mana alemindeki, yüce Allah’a duyulan ilahi aşktır. Ancak der Mevlana, mana alemine giden yol, mecaz alemden geçer. O yüzden de ilahi aşka ulaşmak için ilk önce mecaz aşkı yaşamak, yani bir insana aşık olmak gerekli. Mevla’yı bulmak için Leyla’dan geçmek yani..
Platon’un bu felsefesi, ruhun ölümsüzlüğü felsefesiyle beraber, - bundan gelecek yazıda bahsedecez - asırlar boyunca o kadar etkili olmuştur ki… Hristıyan dünyasında olsun, Müslüman dünyasında olsun (tasavvuf) üzerine belki de binlerce cilt kitap yazılmıştır. Mesela altı ciltlik Mesnevi, aslında bi nevi Platon’un felsefesinin İslam’a göre açıklanmasıdır. Bu yüzden bazı kesimlerdeki tasavvuf düşmanlığının sebebini anlamak zor olmasa gerek.
Yani bu felsefenin kısaca özeti şu: Bu dünya yalan dünya. Düşünün yani.. Şarkılarımıza bile Platon’un felsefesi geçmiş: Yalan dünya, herşey bomboş, hancı sarhoş yolcu sarhoş.. Ya da: Dünyada ölümden başkası yalan.. Şaşırdınız mı?
Peki bu felsefe niye bu kadar etkili olmuş? Herşeyden önce önünüze idealar dünyası gibi mükemmel ve sonsuz bir dünya açıyor. Hayal dünyanızın genişliği ölçüsünde bu dünyada gezebilirsiniz, yüzebilirsiniz, seyredebilirsiniz..
O dünyaya ulaşan kişi, kainatın sırrını çözmüş demektir. O artık dünya malına önem vermez. Çünkü onların en mükemmellerine sahiptir. Ev, araba, para, elbise, altın, gümüş.. Bunlar için kavga eden insanlara tebessüm eder sadece. Oyuncak bi bebek için kavga eden iki küçük kız çocuğunu düşünün. Onlara bakınca ne hissediyorsanız işte onlar da aynısını hisseder..
Bu felsefeyi daha iyi anlamak için Platon'un mağara alegorisini araştırabilirsiniz. Bu konu pek çok yerde anlatıldığı için buna girmiyorum. Kendiniz araştırın bulun. Yukardaki resimde mesela bu mağara alegorisi anlatılmakta...
Peki başka nasıl etkisi olmuştur? Bu felsefe aslında zenginler, patronlar, yöneticiler için ideal bi felsefe. Çünkü dünya yalansa, içindekiler de yalansa, o zaman dünya içindeki mal, mülk, para pul, makam mevki bunlar da yalan. E yani ey sen, hakkını arayan, sömürüye baş kaldıran kardeşim. Gerçek dünyayı bırakıp da bu sahte, değersiz olan dünya malının peşinde mi koşacaksın? Ne kadar ayıp…
Bu felsefeyi din adamları marifetiyle insanlara dayadığın zaman ne ayaklanma gelir kimsenin aklına, ne de hak arama.. (Tabiki Avrupa’dan bahsediyorum. Yoksa bizde kesinlikle olmaz böyle şeyler..)
Başka hangi etkileri olmuştur? Ne dedik yukarda? Bu dünya, yani gördüğümüz, duyduğumuz herşey yalandır. Yani duyu organlarımız bizi aldatır. O zaman dünyayı araştırmanın, gözlemlemenin hiç bir anlamı yok. Biz gerçeğe zihnimizle ulaşırız ancak. Gözlemleyerek değil.. Yani Platon için rasyonalist dersek yanlış bişey söylemiş olmayız..
Peki bilim dediğimiz olay neye dayanır? Tabiki gözleme.. Gözlem yoksa bilim de yok demektir. Yani Platon’un felsefesinin hakim olduğu yerlerde asırlar boyunca bilimsel çalışmalar küçük görülmüş ve engellenmiştir.
Yazımızı Mevlana’nın sözüyle bitirelim: İki alem vardır. Varlık alemi ve mana alemi. Varlık alemi gündüz gibidir, kendini hemen ele verir. Mana alemi ise gece gibidir. Onu bulmak için gönül ışığını yakman gerekir…
Şu fanı dünyaya geldim geleli bende bilmiyorum bir gerçek alem var bilmekten ibaret kalıyor yine fanı hayatı yaşayıp gidiyorum ne umdum ne buldum
YanıtlaSilBlogumuzu takip ederseniz bu sorularınızın cevabını bulabilirsiniz…
SilUmarım bulurum kalbim mutmain olur
YanıtlaSil